19 Mart 2021 Cuma

Beddua

Evvel zaman içinde zengin bir kadın ile fakir bir adam varmış. Zengin kadın, adamı çok sevmiş ama fakir adamın âşık olduğu başka bir fakir kadın varmış. Fakir adamın babası, ailesinin bu fakirlikten kurtulabilmesi için zengin kadınla evlenmesi gerektiğini belirtmiş. Bunun üzerine fakir adam, âşık olduğu fakir kadını kendisinden uzaklaştırmak için yalan söylemek zorunda kalmış. Mahallenin boş arazilerinden birinde, gözden uzakta fakir kadınla buluşmuşlar.

-Seni sevmiyorum, bana göre değilsin, ben başka birini seviyorum.

Bunları duyan fakir kadın, büyük hayal kırıklığı içinde fakir adama beddua etmiş.

-Umarım senin soyundaki bütün kadınlar benim yaşadığım aşk acısını yaşarlar.

Fakir adam, zengin kadınla evlendikten bir süre sonra fakir kadın, yaşadığı aşk acısına katlanamamış ve vücudunun her yerini saran kanser hücrelerine teslim olmuş. Fakir adam, bu haberi alınca dünyası yıkılmış ama çaresizce hiç sevmediği zengin kadınla evliliğini yürütmeye devam etmiş. Bir süre sonra bir kız çocuğu olmuş ve kızına gerçekte aşık olduğu fakir kadının adını vermiş. Yıllar ilerledikçe zengin kadınla olan ilişkileri daha da bozulmuş. Artık ne çocuğuna ne de eşine ilgi gösteriyormuş. Bazı geceler eve gelmiyor, başka kadınlarla düşüp kalkıyormuş. Bunun üzerine zengin kadın, eşine eve bağlama büyüsü yaptırmaya karar vermiş. Büyücüye istediği kadar para vermiş. Büyücü, kendisinden talep edilen istek üzerine gerekli büyüyü yapmış. O haftanın sonunda, fakir adam bir trafik kazası geçirmiş. Doktorlar onun artık yatağa bağımlı olarak hayatını sürdürebileceğini söylemişler. Zengin kadının istediği gibi olmasa da, talebi bir şekilde yerine gelmiş. Artık eşi, hayatının sonuna kadar evlerindeki yatakta yatmak zorunda kalmış. Zengin kadın, ona olan aşkının sevdiği adamı bir felakete götürdüğünü görmeye başlamış ama fakir adam, yatalak kalmaya dayanamayarak aynı yıl vefat etmiş.  Vicdan azabı zengin kadını da ertesi yıl bu hayattan koparıp almış.

Ailenin tek evladı olan kız çocuğu, annesi ve babasını birer yıl arayla kaybettikten sonra annesinin bütün mirasını elde etmişti. Annesi onu en iyi okullarda okutmuş olsa da, onun tek bir derdi vardı. Tıpkı annesi gibi fakir bir adamı seviyordu. Tek derdi o fakir adamı elde etmekti. Sevdiği adam ise onun zenginliğiyle ilgilenmiyordu.  Günün birinde fakir adam, boş bir arazide onunla son defa bir araya geldi.

-Seni sevmiyorum, bana göre değilsin, ben başka birini seviyorum.

Zengin kız, bu açıklama ile büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Âşık olduğu adam, arkasını dönüp gitmişti. Bir süre sonra, bu hayal kırıklığını tek başına atlatamayacağını düşünerek bir psikoloğa danışmıştı. Doktor onu dinledikten sonra, regresyon terapisi yapmayı önerdi. 

-Şimdi gözlerini kapat. Üçten geriye doğru sayacağım. Sıfır dediğimde önceki hayatına döneceksin. Bana orada yaşadığın en büyük travmayı anlatmanı istiyorum. 3, 2, 1, 0… 

-Neredesin?

-Boş bir arazideyim.

-Kadın mısın?

-Evet

-Ne yapıyorsun?

-Ağlıyorum.

-Zengin misin?

-Kıyafetlerime bakınca oldukça fakirim.

-Neler oluyor, anlatsana.

-Karşımda bir adam var. Beni sevmediğini söylüyor. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum.

-Ya sonra?

-Onun soyuna beddua ediyorum. “Umarım senin soyundaki bütün kadınlar benim yaşadığım aşk acısını yaşarlar” dedim.

-Karşındaki kim?

-Bilmiyorum, yüzünü görmedim. Arkasını dönüp gidiyor. Geri dönmesi için içimden dualar ediyorum ama dönmüyor. Bomboş bir arazinin ortasında yapayalnızım ve ağlıyorum. Lanet olsun bu nasıl bir insan. Dur bir dakika. Olamaz, olamaz…

-Ne oldu?

-Giderken arkasını dönüp bana baktı.

-Onu tanıyor musun?

-O benim babam.


***

Bu blogda yazılan hikâyelerin bazıları kurgudur, bazıları ise yaşanmış. 

Ve bu hikâyeyi okuyanların büyük kısmı, bu hikâyenin kurgu olduğunu düşünebilir. Gerçek olduğunu düşünenler, diğerlerine gülümsüyor olabilirler. Benim şu anda yaptığım gibi.

Evrenden ne talep ettiğinize dikkat edin. Hep iyiden, hep güzelden yana durun. Hayal ederken, güzellikler düşünün, nefretten, kinden ve bütün negatifliklerden uzakta durun.

Dream Theater’in dünyanın en güzel albümlerinden biri olan “Scenes From A Memory” ‘deki “The Spirit Carries On” hikâyesiyle devam edelim. Albümün hikâyesini bir önceki yazıda hikâyeleştirmiştim. Şarkının sonuna Walter Scott’un, ölüm hakkındaki o muhteşem tek cümlelik anlatımı da acayip yakışmış. Çeviri ve yağmur sahnesi için Ironicl3’ın da emeklerine sağlık. Onun da blog sayfası okunasıdır. İsteyen ziyaret etsin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder