21 Aralık 2020 Pazartesi

İdeal 11

Arzu, Ayşim, Yeşim, Sarı Cenk, Elvan, Ceyda, Japon Cenk, Bülent, Gökalp, Beste, Nazlıhan… Bir futbol takımının sahaya çıkardığı sayı kadardılar. Futbol yorumcularının sıklıkla kullandığı ve ideal 11 dedikleri türden. 

Hayatın koşturmacası içinde birbirlerini yeniden bulmalarının üzerinden on yıl geçmişti. Yolları ilk defa ilkokulda birleşmişti. O günlerde birer şirin tatlı çocuklarken, hem yerçekimi hem de zamanın yükü hepsini değiştirmiş ve hiç durmadan şekillendirmeye devam ediyordu. Kiminin saçları dökülmüş kiminin poposu büyümüş kiminin yüzünde derin çizgiler oluşmuştu. Yine de bozulmayan bir tarafları vardı. Ne olursa olsun, iyi birer insan olarak kalabilmeye gayret ediyorlardı. 

Günün birinde, kurdukları whatsapp grubunda Nazlıhan şöyle yazmıştı;

-Arkadaşlar, ilkokul öğretmenimizden bir mesaj aldım. Biliyorsunuz bir süre önce burada bir lord ile evlendi. Hepimizi eşinin İskoçya’daki şatosuna davet ediyor. Bizim için özel hazırlık yapacakmış. Gelecek ayın üçüncü cuma günü hepimizi bekliyor. Ne cevap vereyim? 

Wimbledon’da yaşayan ve orada tiyatro eğitimi veren Nazlıhan için bu davet sorun değildi ancak Türkiye’de yaşayanlar için mesele yurt dışına gitmek olunca, vize dışında da bazı sıkıntılar hâsıl oluyordu. Bunların da başında para geliyordu. Ülkenin para birimi öyle değersiz hale gelmişti ki, Birleşik Krallık’a yapılacak birkaç günlük ziyaret bile çoğunun birkaç aylık kazancına eşit hale gelmişti. Grubun üyeleri için bir başka sorun ise eşlerini ikna etmekti. Grupta bir süre sessizlik hâkim olmuştu. Nazlıhan’ın ikinci mesajıyla işler değişmeye başladı.

-Arkadaşlar, öğretmenimiz yeni bir mesaj gönderdi. Uçak biletlerini kendisi halledecekmiş. Hiçbirimizin maddi olarak fedakârlık yapmasını istemiyor. Bizi yaşadıkları şatoda ağırlayacaklar. Otel filan düşünmeyin yani. Hadi ses verin artık.

Sarı Cenk, ilk ses veren olmuştu.

-Ben Rusya’dayım. Buradan direkt Glasgow’a geçebilirim.

Okyanusun öte tarafında yaşayan Japon Cenk, “ben de gelirim” diye mesaj geçmişti. 

Beste’nin “ay hadi kızlar, bunu değerlendirelim, bundan daha iyi kaçamak mı olur?” demesinden sonra grubun diğer kızları da onay vermişti. Bülent’in uçak korkusunu bahane etmesi, Gökalp’in ise daha mesajları okumamış olması dışında hiçbir sorun gözükmüyordu. Kızların baskısıyla ikisi de kısa bir süre sonra vize işlemlerini bitirmişti.

Londra, Ankara, İstanbul, New York ve Moskova’dan yola çıkan ideal 11, Glasgow havalimanında bir araya geldiklerinde, günlerden Perşembe, tarih ise 12 Ağustos 2021 idi. Artık bir Lady olan ilkokul öğretmenleri Günseli’nin gönderdiği otobüsle 1,5 saat sürecek yolculuğa başladılar. Otobüs Perth’den geçerken, Bülent’in “we hate Dundee” tezahüratı duyuldu. Kimse bir şey anlamamıştı ama bu aslında İskoç futbol kulübü St. Johnstone’a saygı duruşuydu. Yolun kalan 20 dakikasında Bülent onlara St. Johnstone’u, 2012’deki Eskişehir buluşmasını anlatmaya çalışsa da, kimsenin ilgisini çekmeyi başaramadı. Otobüs Fingask şatosuna geldiğinde kaçarcasına otobüsten inmeye başlamışlardı.


Otobüsten indiklerinde, onları şatonun girişinde Nazlıhan ve eşi Andy karşılamıştı. Onlar Londra’dan dün gelmişlerdi. Andy’nin Perth’deki bir arkadaşında konaklayıp, kısa bir araba yolculuğuyla şatoya ulaşmışlardı. Andy, herkesle vedalaşıp Perth’e geri dönerken, ilkokul öğretmenleri Lady Günseli hızlı adımlarla yanlarına geldi. Her birine “çocuklarım” diye sarılıyordu. Şato’nun içine girdiklerinde Gökalp kendisine hâkim olamayarak “hassiktiiiir” demişti. Sonra eski öğretmenine dönerek özür diledi ama ideal 11’in geri kalanı aynı şekilde şaşkındı. Hepsi de daha girişte şok olmuşlardı. Devasa büyüklükte bir binanın içinde, kendilerini karşılayan, yan yana dizilerek sıraya girmiş hizmetçi ekibini gördüklerinde şaşırmamaları mümkün değildi

Bu şaşkınlık içinde kendilerine doğru gelen adamı fark edememişlerdi. Eski öğretmenleri Günseli’nin uyarısıyla irkildiler.

-Çocuklar, bu benim eşim Lord Patrick Threeplant. 

İdeal 11’in üyeleri kendilerine geldiklerinde sırayla onunla tokalaştılar. Lord, hizmetçilere yemeğin hazırlanması için talimat verdiğinde Günseli de onları odalarına çıkaracak hizmetçilere talimat veriyordu.

Odalar, her odada iki kişi kalacak şekilde ayarlanmıştı. Hizmetçiler ideal 11’e eşlik ederek onların odalarına yerleşmesini sağlıyorlardı. İki Cenk kendi odalarına geçerken, Ayşim ve Yeşim de yan odaya geçtiler. Beste ve Arzu onların yanındaki odaya yerleştirildiler. Ceyda ve Elvan da odalarına geçtikten sonra, Bülent ve Gökalp’e sıra gelmişti. Bülent, Gökalp’e bakarak çaresizce rica ediyordu;

-Olm sen çok horluyorsun, ne olur önce ben uyuyayım, sen ondan sonra uyu.

-Sen sanki horlamıyorsun. Kim önce uyursa o kazanır. 

Geriye sadece Nazlıhan kalmıştı. Nazlıhan da odasına geçtikten yarım saat sonra yemek salonunda buluştular. İdeal 11 için inanılmaz bir sofra hazırlanmıştı. Lord, çorbalar servis edilirken önündeki kadehe bıçakla vurarak ayağa kalktı. 

-Sevgili misafirlerimiz. Öncelikle evimize hoş geldiniz. Umarım bu hafta sonu yaşanacaklardan siz de bizim kadar zevk alırsınız. İstediğiniz bir şey olursa lütfen söylemekten çekinmeyiniz. Çok uzaklardan buraya gelerek, eşim Lady Günseli’yi mutlu ettiniz. Benim de görevim sizi mutlu etmek. Afiyet olsun.

Herkes yemeklerini büyük bir iştahla yerken Arzu, Nazlıhan’a bir öneride bulundu.

-Tek başına kalmaktan korkarsan bizimle kalabilirsin.

-Ay niye korkayım kız. Ben böyle daha mutlu oldum. Yatana kadar muhabbet ederiz zaten. Kafayı koyar koymaz da uyurum.

-Neyse uyuyamazsan gel yanımıza, kocaman oda, bir arada yatarız.

-Sağol canım.

Japon Cenk, Sarı Cenk’e soruyordu. 

-Buraya neden geldik olm? Biz Günseli hocayı sevmeyiz ki. O da bizi sevmez.

-Kızların yüzünden. Gezecekler ya, bahane olsun işte. 

-İşin kötüsü yarın 13 Ağustos. Bunun anlamını biliyor musun?

-Yoo, birinin doğum günü filan mı?

-Ne doğum günü ya, yarın 13. Cuma ve biz bir şatodayız. Neyse biz seninle buradan bir Amsterdam yapar, açığı kapatırız. Şimdiden buranın kasveti içimi kararttı.

-Aynen kardeşim. Gidelim bir kurtlarımızı dökelim. 

Bu arada Beste, Lord ile konuşurken kahkahalar atıyordu. Ceyda ile yan yana oturan ikizler Ayşim ve Yeşim de onlara göz ucuyla bakıyorlardı. Ceyda fısıldayarak ikizlere seslendi.

-Şişşt, kızlar, Beste’yi görüyor musunuz?

Yeşim gülerek cevap vermişti.

-Evet canım, Lord’u kafalamaya çalışıyor. Ha ha ha.

Ayşim onların dikkatini başka yere çekmişti.

-Siz esas Lady’e bakın. Bu kıskançlık bakışları değil mi? 

Yemek bitince Lady,  ayağa kalkarak konuşmaya başladı.

-Çocuklar uzun yoldan geldiniz, yorgunsunuzdur. Yarın sizler için büyük bir gün. Artık istirahate çekilmek gerekiyor. Yarın görüşürüz.

Lord da ayağa kalkarak Lady’e eşlik ederken “herkese iyi geceler” demeyi ihmal etmedi. Onlar giderken ideal 11’in üyeleri de masadan kalkarak odalarına doğru hareketlendiler. Yedikleri yemeğin ağırlığı ve uzun süren yolculukları nedeniyle onlar da bir an önce uyumak istiyorlardı. 

Sabah olduğunda hepsinin kapısı teker teker çalındı. Bir hizmetçi, kahvaltının yarım saat içinde hazır olacağını söyleyerek onları yemek salonuna davet etti. Kahvaltıda ne Lord, ne de Lady vardı. Herkes kahvaltısını bitirince bir hizmetçi onları bahçeye çıkardı. Rengârenk bir botanik bahçesinde kahvelerini yudumlayarak sohbet ederlerken, bir hizmetçi gelerek onlara çağrıda bulundu.

-Lord ve Lady sizi aşağıdaki oyun salonuna bekliyorlar.

Şaşırmışlardı. Oyun salonu ne olabilirdi? Sarı Cenk hemen atladı. 

-Heyt be. En sonunda biraz eğleneceğiz.

Şatonun nemli geçitlerinden geçerlerken, duvarlardaki meşaleler dikkatlerini çekmişti. Önlerine gelen kapının önünde durduklarında, boynunda asılı duran anahtarı çıkaran görevli kapıyı açmıştı. İçeri girdiklerinde karşılarına başka yan yana kapılar çıkmıştı. Görevli onlara seslendi.

-Lütfen oda arkadaşlarınızla birlikte istediğiniz bir odaya geçiniz. 

Odalardan içeri girdiklerinde, uçak koltuklarına benzer iki adet koltuk gördüler. Önlerinde bir camekân vardı. Ancak camekânın ötesi karanlıktı. Onlar odayı ve koltukları incelerken odaların kapısı kapanmıştı. İlkokulda müdürün oturduğu yerden tüm sınıflara duyuru yaptığı gibi odaların içindeki hoparlörlerden bir ses duyuldu. Bu ses Lady’nin sesiydi. 

-Çocuklar hoş geldiniz. Haydi koltuklarınıza oturun ve eğlencenin tadını çıkarın. Birazdan hayatınızın en büyük deneyimini yaşayacaksınız.

İçgüdüsel olarak, eski öğretmenlerinin dediklerini yapmışlardı. Koltuklara oturduklarında odaların içini bir gaz bulutu sarmaya başladı. Bir süre sonra hepsi uyumuştu. Onlar uyurken her birinin kafası, elleri ve ayakları görevliler tarafından oturdukları koltuğa sabitlenmişti. Dahası gözlerini devamlı açık tutacak bir aparat göz kapaklarına yerleştirilmişti. Uyananlar, oturdukları yere sabitlendikleri için çığlıklar atıyordu. Çığlıklar diğerlerini de uyandırıyor, onlar da çığlıklara eşlik ediyorlardı. 

Işıklar yanıp, her yeri aydınlattığında çığlıkları kesildi. Camekânın diğer tarafında iki tane ameliyat masasına benzer ama daha çok musalla taşını andıran bir yapı gördüler. Tam karşılarında da 20 kişi kadar maskeli insanlar, sinema salonundaki gibi yan yana dizilmiş koltuklarda oturuyorlardı. Hizmetçiler ellerindeki tepsilerle onlara ikramlarda bulunuyorlardı. 

Ortadaki bölüme, bembeyaz kıyafetler içinde birisi geldi. Kim olduğu belli olmuyordu. Kafasında da beyaz kukuleta vardı. Sadece gözleri açıktaydı. Ancak konuşmaya başlayınca onun Lord Patrick olduğu anlaşılmıştı. Arkasını ideal 11’e dönerek, diğer taraftakilere doğru konuşmaya başladı.

-Hoş geldiniz. Sizlere bugüne kadar görmediğiniz kadar iyi bir program hazırladık. Eşim Lady Günseli’nin sizlere bir hediyesi olarak kabul ediniz. Daha önce bu programa katılmamışlar için yeniden hatırlatıyorum. Uygulanmasını istediğiniz her yöntem için koltuklarınızın yanındaki pos cihazına kredi kartınızı okutmanız yeterlidir. Kesilecek her bir uzuv için 10.000 sterlin, iç organlar 30.000 sterlin, öldürmek için 100.000 sterlin. Zevkin uzun süreli olması için hayati organları sona bırakmanızı tavsiye ederim. Şimdi sizlere ustamızı ve komutanı çağırıyorum. 

Lord, isimleri anons eder etmez, Beste ve Arzu’nun odasına gaz dolmaya başlamıştı. Onların attıkları çığlıklar diğerlerinin çaresizliğini artırıyordu. Domuz maskeli iki kişinin kollarında önce Beste geldi, daha sonra da Arzu. Tüm vücutları, yatırıldıkları mermerin üstüne özel aparatlarla sabitlenmişti. Usta, her birinin üzerindeki kıyafetleri keserek çıkarırken, gazın etkisi geçmeye ve kendilerine gelmeye başlamışlardı. Seyircilerden birinin “tırnaklar” diyen sesi duyuldu. Seyirciler, istedikleri işkencenin yöntemini ödemeyi yaptıktan sonra bir tuşa basarak ortadaki bölümde bulunan usta ve komutana iletiyor, onlar da gereğini yapıyordu. Komutan ikisinin de el tırnaklarını sökerken büyük zevk alan seyirciler, bir sonraki adım için ödemelerini tamamlamışlardı. Sonraki adım gözlerdi. İkisinin de gözleri yuvalarından çıkarıldı ama bağlar kesilmemişti. Bağların kesilmesi için birinin ek ödeme yapması gerekiyordu. Arzu kan kaybına ve acıya dayanamadan ölmüştü. Onu tekrar hayata döndürmek için çalışsalar da başarılı olamadılar. Seyircilerde büyük bir hayal kırıklığı olmuştu. Bunun üzerine seyircilerden biri Beste için harekete geçmişti. Dilinin kesilmesini istiyordu. Bir süre sonra komutan, Beste’nin dilini kökünden kesip seyircilere doğru gösteriyordu. Akciğerlerine dolan kandan nefessiz kalan Beste de oracıkta ölmüştü. Seyirciler erken ölüm nedeniyle büyük hayal kırıklığı yaşıyordu.

Bir sonraki seçimleri erkeklerdi. Bülent ve Gökalp taşın üstüne yatırıldığında usta ve komutan, kana bulanmış kıyafetlerini değiştirerek beyazlar içinde gelmişlerdi. İki arkadaşın çırpınışları faydasızdı. Seyircilerden biri “dişler” dedi. Ancak seyirciler için aksiliklerin sonu gelmiyordu. Gökalp, kalp krizi geçirerek ölünce bazı seyirciler sinirlenerek odadan dışarı çıktı. Lord’a dayanıksız insanlar seçtiği suçlamasıyla, ödedikleri paranın karşılığını vermesini istiyorlardı. Komutan, ustadan aldığı kerpetenle Bülent’in bütün dişlerini söktü. Söktüğü her dişi seyircilere gösteriyordu. Cinsel organını kesip, diz kapaklarını kırdılar. İç organlarına yönelip bağırsaklarını dışarıya çıkardılar. Göğüs kafesi kemiklerini ortadan kesip ikiye ayırdılar. Az da olsa kalbi hala atıyorken, komutan onu avuçlayıp yerinden çıkardı. Seyircilerin morali yerine gelmeye başlamıştı.

Sarı Cenk ve Japon Cenk ile devam ettiler. Kulaklarından ve burunlarından içeri kızgın demir çubuklar soktular, kafa derilerini yüzdüler, kafatasları özenle kesilip açıldı, bir kavanozun içindeki böcekleri açık beyinlerinin üzerine boşalttılar. Ölmeleri epey uzun sürdü.

Seyirciler kana doymuyorlar, harcamaya devam ediyorlardı. Sırada Elvan ve Ceyda vardı. El parmaklarını keserek başladılar. Kestikleri yerlere kaya tuzu döktüler. Sol yanaklarından soktukları demir çubuklar, sağ yanaklarından çıkıyordu. Kulaklarını kestiler, göbeğin altından açtıkları delikten ellerini sokup, elleriyle kopardıkları iç organ parçalarını seyircilere gösterirlerken onlar da ölmüşlerdi. 

Ayşim ve Yeşim’in de kaderi farklı olmayacaktı. Ağızlarından içeri kaynar su döküldü. Usta, bir sigara yakıp komutana verdi. Komutan vücutlarının her yerini sigara ile dağladı. Çekiçle el parmaklarını, kerpetenle ayak parmaklarını parçaladılar. Çenelerini kriko ile ağızlarından ayırdılar. Ölmeleri uzun sürmedi.

Sıra Nazlıhan’a gelmişti. Usta ve komutan yeni bembeyaz kıyafetlerle geldiler. Nazlıhan’ı mermerin üstüne yatırdılar. Usta, onu işkence için hazırladı. Komutan, gelen ilk seyirci talebini karşılamak için elini bisturiye götürdüğünde, komutanın elini bileğinden ayrılmıştı. Ustanın elinde bir samuray kılıcı vardı. Seyirciler çılgına dönmüştü. Seyircilerin birinden, en yüksek ücret olan öldürme talebi gelmişti. Usta, acıyla dizlerinin üzerine çökmüş komutanın kellesini vücudundan tek hareketle ayırmıştı. Komutanın kellesi bir yere, başındaki kukuleta da başka yere gitmişti. Nazlıhan kopan kafanın tanıdık olmasına sevinmişti. Çünkü yerdeki kafa Lady Günseli’ye aitti. Usta, kafasındaki kukuletayı çıkardığında, O da tanıdık gelmişti. Bu, Lady Günseli’nin kızı Aylin’di. O sırada Lord Patrick uygulama alanına gelmişti. Aylin’i dudaklarından öptükten sonra, elindeki samuray kılıcını ondan yavaşça alıp, taşın üstüne koydu. Yerde yatan eşinin kafasını eline alarak seyircilere gösterirken, diğer eliyle de Aylin’i gösteriyordu. Hepsi çılgınca alkışlarken, seyircilerden biri servet değerinde bir talepte bulunmaya hazırlanıyordu.  Ödemeyi gerçekleştirdikten sonra düğmeye basarak Lord’a talebini iletti; “ustayı aynı şekilde öldür.”

Lord ve Aylin göz göze geldiler. Lord, samuray kılıcına daha yakındı ve Aylin ona yalvarırcasına bakarak konuştu;

-Seni sevdim, senin Lady’in olmak için her istediğini yaptım. Annemi bile öldürdüm. 

Lord Patrick, eline kılıcı alınca Aylin, daracık alanın içinde kaçmaya başlamıştı. Lord’un salladığı kılıç, Aylin’i kolundan yakalamıştı. Aylin’in kolu kanlar içinde yere düştü. Bir sonraki darbe diğer koluna olmuştu. Kolsuz kalan Aylin, çaresizlikle artık ölümünü bekliyordu. Tek darbeyle iki ayağını birden kesen darbeden sonra yere yıkıldı. Biraz önce en büyük ödemeyi gerçekleştiren seyirci, yeni bir ödeme yaparak talebini bildirdi;

-Bırak, acı içinde ölsün.

Lord, Aylin’i kanlar içinde bırakıp Nazlıhan’a yöneldi. Seyircilerden gelecek talebi bekliyordu. Bir eliyle yüzündeki kanları silerken, o gün en fazla ödemeyi yapan seyirciden bir ödeme daha geldi. Bu talep ilk defa geliyordu; “onu yaşat”   

Lord Patrick, Nazlıhan’a bakıp, bağlı olduğu yerden kurtardı. Onu seyircileri selamlaması için birkaç adım ileri götürdü. Nazlıhan seyircileri selamlayarak reverans verdi. Seyircilerin alkışları içinde, kana bulanmış odadan dışarıya çıktılar. 

Gösteriden sonra seyircileri şehir merkezine bırakacak özel araçlar birer birer şatoya yanaşırken, seyircilerin maskeleri hala yüzlerindeyken, en fazla ödemeyi yaparak dikkat çeken adamın yanına maskeli başka biri yaklaştı. 

-Merhaba ben Keaton. Biliyorum kurallara aykırı, siz de gizliliğe önem vermek istiyorsunuzdur, hatta birazdan görevliler fark edince bizi ayıracaklar ama en azından adınızı öğrenebilir miyim? 

-Adım Andy. 

-Aksanınız… Siz buradan değilsiniz değil mi? Nazlıhan'ı neden kurtardınız? 

Adam cevap vermeden, kendisini bekleyen araca binerek uzaklaşmıştı.

Bir yıl sonra, Wimbledon’daki tiyatro kursunun öğrencilerine şöyle bir davet ulaştı;

Sevgili öğrencilerim, sizleri Fingask şatosuna davet ediyorum. Eşim Lord Patrick ile sizlere güzel bir hafta sonu eğlencesi hazırladık. Katılmanızı bekliyorum.

İmza: Lady Nazlıhan

 

***


Şarkımız, “”kaybettiğim her şey, dokunduğum her şey, sevdiğim her şey dağılıyor ve acı içinde ölüyor” diyor.

Crematory - Everything

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder