18 Haziran 2019 Salı

Öyle Hayal Kurulmaz

Celal 50 yaşına merdiven dayamıştı. Kendisiyle aynı yaşlardaki karşı komşusu Meryem Hanım ile beraber, hastanede Meryem’in kızı Melis’in ameliyattan çıkmasını bekliyorlardı. Melis’in ayağı üniversite mezuniyet töreninde kırılmıştı. Doktor ameliyathaneden çıkınca Celal ile Meryem ayağa kalktılar. Doktor karşılarına geçip bilgi verdi.

-Merak etmeyin, her şey yolunda. Neyse ki çok fazla parçalı bir kırık değildi. Bu akşam hastanede kalsın, yarın taburcu ederiz. Bir ay içinde iyileşir ancak iki üç ay sportif faaliyetlerde bulunmamasında fayda var. Kızınız kendine geldi, birazdan odaya alacağız. 

Meryem, kızının sağlık durumunun iyi olduğunu duyunca mutlu olmuş ve suratındaki gerginlik yerini gülümsemeye bırakmıştı. Ameliyathanenin önünde beklerken, Meryem birden ayağa kalkıp heyecanla konuşmaya başladı.

-Eee bu kız odaya çıkınca ne giyecek üzerine? Celal Bey, sizin işiniz yoksa ben eve kadar gidip gelebilir miyim? Gecelik, iç çamaşırı filan bir şeyler alıp geleyim.
-Olur tabi, siz gidin ben Melis’le ilgilenirim.

Meryem hastaneden ayrıldıktan kısa bir süre sonra Melis’i ameliyathane kapısından çıkardılar. Melis, yarı baygın yarı uyanık durumdayken kafasını her yöne çevirip birilerini arar gibiydi. Celal yanına gidip elini tuttu. 

-Geçmiş olsun kızım.
-Sağol Celal Amca. Okan nerede? 
-Kim?
-Okan, sevgilim Okan nerede?
-Bilmiyorum, onu törenden sonra hiç görmedim.
-Ya annem?
-Doktor iyi olduğunu söyleyince, sana kıyafet almak için eve gitti. Birazdan gelir.

Melis’i odaya çıkardıklarında, odada bir başka yatak daha vardı. Melis bu duruma sıkıldı. Hemşireye dönerek,

-Tek kişilik bir odanız yok mu?
-Anneniz de rica etti ama maalesef tüm özel odalarımız dolu. Zaten karşınızdaki hanım bugün taburcu oluyor. 
-O hasta nerede?
-Taburcu işlemleri ile uğraşıyor. Bir saate kadar işlemleri biter.
-O işlemlerle kendisi mi uğraşıyor, yakını filan yok mu?
-İki gündür ziyaretine gelen olmadı. Sanırım kimsesi yok.  

O sırada elinde bir poşetle Celal içeri girmişti. 

-Celal Amca neredeydin?
-Kantinden bir şeyler aldım. Su, ıslak mendil filan. Doktor gelsin, neler yiyebilirsin ona göre sana yiyecek bir şeyler de alırım.
-Aman aman bana yemek deme sakın, midem bulanıyor zaten.
-Narkozdan sonra mide bulantısı çok normal. Bir süre sonra geçecektir.
-Celal Amca.
-Söyle kızım.
-Biliyor musun, bana kızım demeni çok seviyorum. Yıllardır benim derslerime yardım ettin, okula geç kaldığımda arabanla götürdün, annemle pazara gidip geldin, onun yüklerini taşıdın, her ihtiyacımızda yanımızdaydın. Şimdi de yanımdasın. Seni hiç tanımadığım babamdan daha fazla baba olarak hissediyorum.
-Sağol kızım, ben de seni ve anneni çok seviyorum. Siz de bana az yemek yapmadınız. Kaç yıl geçti hala ütü yapmayı öğrenemedim. Annen olmasa ütüsüz gömlek ve pantalonla işe gidip gelmek zorunda kalırdım. 
-Celal Amca. Neden yeniden evlenmedin. Yani eşinden boşanınca, başka bir kadınla beraber olabilirdin. Neden bunca yıldır tek başına yaşamayı tercih ettin? Evine gelen giden kadın arkadaşın da yok. Hiç iyi bir yuvanın hayalini kurmuyor musun?
-İyi bir yuva mı? Öyle hayal kurulur mu kızım?
-Peki nasıl hayal kurulur?
-Mutlu olacağım diye hayal kurulur. Bundan bir adım sonrasını tasarlamaya başladığında, peşinden hayal kırıklıkları gelir. Eşim, adı gibi ipek tenli bir kadındı. Onu öyle seviyordum ki, öyle hayaller kurmuştum ki, sonuçta ne oldu, benden boşandı. “Ben çocuk istemiyorum, henüz aile olmak için çok erken, hata etmişiz, kariyerime odaklanmak istiyorum” dediğinde yıkıldığı gibi, başka hayaller kurup yıkılmasını istemiyorum. Peki sen? Nasıl bir hayal kuruyorsun?
-Benim tek hayalim Okan ile evlenip, bir sürü çocuk yapıp, kalabalık bir aile olmak. Ancak sanırım hayal kurmakta çok ileri gittim. Baksana ortalıkta yok. Gerçekten seven biri, sevgilisi şu durumdayken yanında olmaz mı?
-Öyle hayal kurulmaz Melisciğim. Mutlu olacağım diye hayal kur ama bunun nasıl olacağına bırak doğa karar versin. Belki de seni, hayalini kuramayacağın kadar güzel bir hayat bekliyordur. Ancak karşına olumsuz durumlar da çıkacaktır. İşte o olumsuzluklar senin hayallerini alt üst eder. İnsanlar öyle hayaller kurarlar ki, gerçeğe dönüşmediğinde büyük çöküşler de beraberinde gelir.
-Annem gibi.
-Efendim.
-Yok, kendi kendime konuşuyorum.

Meryem evden dönmüştü. İçeriye girip, hızlı adımlarla kızı Melis’in yanına gitti.

-Güzel kızım, canım benim. 

Anne kız birbirlerine sarıldılar. Meryem’in gözünden birkaç damla yaş süzüldü. Sonra kendine gelip, yanında getirdiklerini gösterdi.

-Hangi geceliğini giymek istersin bakalım? Pembe mi, mavi mi?

Celal, Melis üzerini değiştireceği için müsaade istedi.

-Ben çıkıp biraz hava alayım. İstediğiniz bir şey var mı?
-Celal Bey, siz de çok yoruldunuz. Eve gidip dinlenin lütfen. Hem bir kişiden fazla nezaretçi kalamıyor. Bir ihtiyacımız olursa ben sizi ararım.
-Tamam o halde, görüşürüz. Lütfen en ufak bir ihtiyacınızda beni çekinmeden arayın.

Celal odadan çıkınca, Meryem arkasından bakıp iç çekti. Melis onu uyarırcasına “anne” diye seslendi. Meryem, kızının uyarısı üzerine “ne oldu Melis, ben de insanım, ne var bunda?” diye çıkıştı.

-Senin neleri hayal ettiğini biliyorum ama öyle hayal kurulmaz anne.
-Bak sen şu ufaklığa, nasıl hayal kurulurmuş peki?
-Sadece mutlu olacağım diye hayal kurmalısın, gerisini doğa halleder. Bir adım ileri gitme yoksa hayal kırıklığı başlıyor. Şu anda kızınla birlikte olmaktan mutlu musun? Şu da olsun, bu da olsun diye zorlama. 
-Kızım sen hukuk okudun, gören de seni felsefe mezunu sanacak. Bak karşındaki yatakta kalan kadın yalnız başınaymış. Kimse gelip de ziyaret etmemiş. Hastaneden çıkışını bile kendisi yapıyormuş. Ben de mi öyle olayım?
-Sen nereden öğrendin bunları?
-Canım seni özel odaya çıkarmak isteyince, “odanızdaki kadın hasta taburcu oluyor” dediler, konu konuyu açtı, anlattılar işte.

Anne kızın konuşması, içeri bir kadın girince aniden kesildi.

-Merhaba, geçmiş olsun.
-Sağ olun.
-Az önce odadan çıkan bey eşiniz miydi?
-Yok hayır, komşumuz olur. Hayırdır?
-Eskiden tanıdığım birisine benzettim de. 

Gelen kadın, karşı yataktaki kadındı. Kadın yatağın yanındaki sandalyeye oturdu.

-Ayağınız mı kırıldı?
-Evet.
-Daha çok gençsin, merak etme hemen iyileşirsin. 
-Teşekkürler. Siz neden yatmıştınız.
-Benimki kronik yüksek tansiyon. Doktorlar psikolojik diyorlar. Bugün taburcu oluyorum ama aslında buradan hiç gitmek istemiyorum. Evde tek başıma kalmaktansa burada kalmayı tercih ederim.
-Evli değil misiniz? Çocuğunuz yok mu?
-Aslında başımdan bir evlilik geçti ama yürütemedik. Kendimi üniversiteden sonra hep işime verdim. Birkaç sene önce çalıştığım şirketin üst yönetimi değişti. Beni de kapının önüne koydular. Daha genç çalışanlar istiyorlarmış. Bu yaştan sonra da ne çocuk yapılabilir, ne de yeni bir kariyere başlanabilir. Oysa ne hayaller kurmuştum, işimde yükselecek, çok zengin olacaktım. Olmadı.

Kadın konuşmasını bitirdiğinde, Melis içinden mırıldanıyordu; “öyle hayal kurulmaz” diye.
Hemşirelerden biri odaya girip, “İpek Hanım, işlemleriniz bitti, ayrılabilirsiniz” dedikten sonra Melis’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kadın oturduğu sandalyeden kalkıp, çantasını alarak “tekrar geçmiş olsun” diyerek dışarı çıkarken arkasını dönüp sordu;

-Affedersiniz, komşunuzun adı neydi?

Meryem, “Celal” diye cevaplayınca kadının gözleri bir anda dolmuştu. Kadın bu sefer hiçbir şey söylemeden dönüp gitti.  Meryem kızına dönüp, “ne garip kadındı değil mi?” diye sordu. Melis hiçbir şey söylemedi. Onun kim olduğunu anlamıştı. Konuyu değiştirmek için annesine pembe geceliği istediğini söyledi. Meryem, Melis’in geceliğini giydirdikten sonra koridordaki gürültü ile irkildiler. Meryem ne olduğuna bakmak için odadan dışarı çıktı. Hemşire kalabalığı ikna etmeye çalışıyordu.

-Hepinizi alamayız, lütfen sadece bir kişi girsin, hastanın iyiliği için, lütfen.

Melis merakla annesine sormuştu;

-Anne neler oluyor?
-Bir sürü kişi, bir hastayı ziyarete gelmiş, hemşire almıyor.

Kalabalık kısa bir süre içinde içeri girecek kişiyi belirlemişti. Elinde çiçek olan biri, koridorda ilerlemeye başlamıştı. Meryem, kapının önündeki kalabalığın içinden çıkan kişiyi görünce tekrar odaya döndü. 

-Kim geliyor tahmin et.
-Celal Amca mı yoksa?
-Yok kız, seninki geliyor.
-En sonunda. Kafasına taş mı düşmüş acaba?

Melis’in sevgilisi Okan, elindeki çiçeği Meryem'e vererek Melis’in yanına gitti. Melis suratı asık bir şekilde karşıladı onu. “Hayatım geçmiş olsun” dedi ve yanağından öpmek için eğildi ama Melis onu itti.

-Neredesin sen? Kaç saattir neler çekiyorum ama sen ortada yoksun.
-Hayatım bir anlatayım.
-Anlatma, istemiyorum. Sen beni sevmiyorsun. Sevseydin yanımda olurdun.
-Lütfen bir dakika fırsat ver de anlatayım. Bak herkes dışarıda, hepsinin selamı var. Herkesi almadılar doğal olarak. Önce onların selamı üzerimde kalmasın.
-Sağ olsunlar. Eee senin bahanen neymiş?
-Seni ambülansa bindirince, biz de takip ederiz diye düşündük. “Hangi hastaneye götürüyorsunuz” diye sordum, bana başka bir hastanenin ismini verdiler. Yolda karar değiştirmişler, burası daha yakın diye. Takip ederken, o kadar hızlı gidiyordu ki ambülansı kaybettik. Söyledikleri hastaneye gittik, orada yoktun. Sonra şehirdeki tüm hastaneleri teker teker dolaştım. En sonunda burada buldum. Nasıl düşünebilirsin seni yalnız bırakacağımı?
-İspatla.
-Tamam, dur çocuklardan birini çağırayım, ona sor.

Okan kapıdan çıkarken Melis seslendi. 
-Dur, tamam inanıyorum sana.

Okan gülümseyerek Melis’in yanına gidip onu yanaklarından öptü. Sonra, “mezuniyet gecemiz de böylece suya düşmüş oldu” dedi.

-Ne hayal etmiştik, ne geldi başımıza. Neyse sen iyi ol da, bir gece acısını çıkarırız.
-Ne hayal etmiştin Okan.
-İşte eğlenecektik filan.
-Öyle hayal kurulmaz Okan. Sadece mutlu olmak için hayal kurmalısın. O mutluluğa nasıl ulaşacağını tanımlamamalısın.
-Bu da nereden çıktı şimdi?

Meryem, kızının sözlerini onaylarcasına müdahale etti.

-Okancım, sen gelmeden önce bu konuyu konuşuyorduk. Kızımın söylemek istediği, mutluluk planını sen yapma, doğaya bırak. Şu anda kızımın yanında olduğun için mutluysan gerisi önemli değil. 
-Doğru, onca saat dolaşıp onu bulduğum için mutluyum. Gerçekten gerisi önemli değil. Eee hayatım, seni daha fazla mutlu edebilmem için ne yapmamı istersin?
-Bana sarılır mısın?

Okan bu soru üzerine Melis’e sımsıkı sarıldı. Melis’in yüreğinde hissettiği huzur yüzüne yansımıştı. Ama Okan’ı itip konuşmaya başladı.

-Mezuniyet gecesine gitmeni istiyorum. Benim yüzümden bu geceyi kaçırmanı istemiyorum.
-Ama nasıl olur?
-Okan lütfen, itiraz istemiyorum. Hadi şimdi git ve geceye hazırlan.
-Ama aşkım. Sensiz ben…
-Okan artık çıkar mısın lütfen. Çok yorgunum, uyumak istiyorum. Hadi canım, git eğlen. Bu senin hakkın. Beni seviyorsan o geceye gidersin.

Gecenin karanlığı çöktüğünde, hastane de sessizleşmişti. Meryem de, Melis de uyuyamıyorlardı ve tek kelime konuşmuyorlardı. İkisi de, ellerindeki kitaptan bir sayfa çevirip, başlarını farklı bir yöne çevirip düşüncelere dalıyorlardı. Melis annesine sordu;

-Ne düşünüyorsun?
-Asıl sen ne düşünüyorsun?
-Önce sen söyle.
-Hayır önce sen söyle.
-Tamam, itiraf ediyorum Celal’i düşünüyorum. Tamam mı, rahatladın mı? Sen ne düşünüyorsun?
-Kimi düşüneceğim, tabii ki Okan’ı düşünüyorum. Kim bilir hangi kızla dans ediyordur şimdi. Ne dersin, arayalım mı?
-Olmaz.
-Neden?
-Kızım sen bugün demedin mi, bırak doğa tasarlasın ne tasarlayacaksa.
-Arasak belki doğa planlarını daha da hızlandırır anne.
-Sen istersen ara. Boşa hayal kuruyormuşum gibi geliyor bana. 

Melis, cep telefonuna uzandı ama Okan’ı aramadan bıraktı. İkisi de tavana doğru bakarken odanın kapısı çaldı. Aralanan kapının kenarından Celal kafasını uzattı.
-Müsait misiniz?

Meryem sevinçle yerinden fırladı;
-Celal Bey buyrun lütfen, hoş geldiniz.

Celal içeri girip birkaç adım attı ve konuşmaya başladı.
-Eve gittim ama kendimi çok yalnız hissettim. Oysa senelerdir yalnız başıma yaşıyorum. Size itiraf etmem gereken bir şey var. Sizin karşı dairemde olmanız bile bana yalnızlığımı unutturuyormuş.  Acaba diyorum, yarın hastaneden çıkınca aramızdaki o beton duvarları kaldırabilir miyiz? Yani siz ve ben… Aynı evde… Yani… İşte öyle…

Meryem şok olmuş bir şekilde Celal’e bakarken, Melis annesinin mutluluğuna gülümsüyordu. Meryem’den bir cevap bekleyen Celal devam etti.

-Çok hızlı oldu biliyorum. Zaten ortam da uygunsuz, kusura bakmayın. Böyle şeylerin daha romantik olması gerekir biliyorum ama duygularımı hemen söylemek istedim. Özür diliyorum. Sizi daha fazla rahatsız etmeyim. Ev çok ıssız, sizi sabaha kadar kafeteryada bekleyeceğim. 

Meryem bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu ama mutluluktan nutku tutulmuştu. Bir çaba ile seslendi.

-Celal.

Celal arkasını dönüp “efendim” diye cevapladı. Kendisine ilk defa “bey” diye değil, sadece adıyla seslenildiğinin farkındaydı.

-Yani Celal Bey… Yalnız kalmayın oralarda, ben gelirim yanınıza biraz sonra.

Celal gülümseyerek cevap verdi.

-Yalnız değilim ki. Okan da kafeteryada bekliyor. Yapamamış çocuk, Melis olmadan gidememiş.  Sabaha görüşürüz, şimdi güzelce uyuyun artık. İyi geceler.


***



1 yorum:

  1. Abi, çok güzel yazıyorsun. Çok sade ama çok güzel. Eline sağlık.

    YanıtlaSil