12 Temmuz 2018 Perşembe

Öğretmenin Ceketi

Size kısa ama harika bir hikaye anlatacağım. Bu sefer kurmaca değil, gerçek bir hikaye.

Yaz bekarı olduğunuzda, eşinizden çocuklarınızdan ayrı kaldığınızda, kendinizle ve anılarla daha çok baş başa kalıyorsunuz. Sabaha karşı, yarınki işleri umursamadan özlemle ailemi düşünürken, aklıma geldi ve gülümsedim.

6 sene önceydi. Canım oğlum Kerem, ilkokul birinci sınıfta. Sosyalleşsin diye onu okulundaki etkinliklerin birine dahil etmek istiyoruz. Okulun açtığı çeşitli kurslar var.

-Oğlum hangi kursa gitmek istersin? Okuldan sonra haftanın bir günü, servise binmeyeceksin, seni ben alacağım. Seç bakalım, hangisini istiyorsun.

O yaştaki bir çocuğun en doğru kararı vermesini beklemiyoruz. En çok istediği ne ise, onu seçmesini istiyoruz. "Satranç" dedi. Kendi kendime hınzırca "kesin orada bir kız var, o yüzden bunu seçti" diye düşündüm. Orada mis gibi futbol dururken, satranç demesinin başka nasıl bir anlamı olabilirdi ki?

İki hafta sonra, bir çarşamba günü kurs başladı. Kursun ilk günü, çıkması gereken saatin yarım saat öncesinde okula gittim. Saat 18:00 olunca çocuklar dışarıya ışık hızında fırlamaya başladılar. Baktım bizimki sallana sallana geliyor. Belli ki epey yorulmuş. Sabahtan beri okulda ne de olsa. Arkasından da, satranç öğretmeni geliyor. Öğretmen çocukların saldırı benzeri sevgi selinden kaçarken, benim Kerem'in babası olduğumu görüp yanımıza geldi.
-Merhaba ben Kerem'in satranç öğretmeniyim.
-Merhaba hocam. Ben Bülent.
-Merhaba. Bugün benim okuldaki ilk günümdü.
-Ya öyle mi? Nasıldı ilk gün?
-Kerem'in sayesinde harikaydı.

İnsan durup düşünüyor. Herkesin evladı kendisine değerlidir ama bu daha okuldaki ilk günü olan bir öğretmen. "Evde bize kök söktüren Kerem sayesinde mi harika bir gün geçirdiniz" diye sormak istedim. Sonra gözüm öğretmenin ceketinin, yaka hizasındaki cebine takıldı. Öğretmenin cebi yırtılmıştı.
-Hocam hayırdır, cebiniz yırtılmış.

Satranç öğretmeni Kerem'e baktı, Kerem suratını çevirdi.
-Kerem yırttı.

Şekilden şekile girdim. Utanç içinde kıvranmaya başladım.
-Hocam size hemen istediğiniz bir yerden, bir takım elbise alalım. Oğlum sen ne yaptın?

Kerem bacaklarımın arasına saklanırken, öğretmeni devreye girdi.
-Hayır hayır. Ona teşekkür etmem gerek. Bu ceketi hep saklayacağım.

Şaşkınlıkla öğretmene bakarken öğretmen devam etti.
-Derse girerken çocuklar üzerime atladı. Kerem'in de o esnada eli, yaka cebime takılmış. Cart dedi, yırtıldı. Ders arasında okul müdüresi ile koridorda karşılaştık. Dedim ki, "çocuklar saldırdı". Bülent Bey, normalde benim üç ay deneme sürem vardı. Okul müdüresi dedi ki, "madem sizi çocuklar ilk günden üstünüzü başınızı parçalayacak kadar sevdi, aramıza hoş geldiniz." Ben ilk deneme günümde Kerem sayesinde okula kabul edildim. Ona lütfen kızmayın. Bu ceketi hep saklayacağım.

Size baba olmanın gururunu yaşatan bir olaydan sonra ne yapabilirsiniz ki? Arabaya geçince açtım ESES marşlarını, söyleye söyleye, çığırta çığırta eve vardık.

İkinci dönem Kerem futbola devam etti. Farklı renklerdeki formalara sahip arkadaşları arasında ESES formasıyla mücadele etti. Satranç öğretmeni hala okulda. Zaman zaman görüyorum, velilerle bile sarmaş dolaş bir insan. Çocuklar nasıl sevmesin ki?

Bu hikayeden alınması gereken ders, sevginin başaramayacağı hiçbir şey yoktur olmalı aslında. Ama bu blog benim blogum. İstediğim mesajı veririm. Benim vermek istediğim mesaj bambaşka. Şarkımız " bırak beni böyle" dese de, yaz geldiğinde babaları evde uzun süre yalnız bırakmayın. Yazık bize ya.

Yazarın notu 1: Kurstan sonra eşim okula gidip, söz konusu kıza bakmıştı. "Şu satrançtaki kız, bir şeye benzemiyor" dedi."Yuh" dedim "hemen gidip baktın mı?"  Erkek anaları böyle bir şey işte. İlkokul bir yahu, insaf. Kaynanalık yapmaya programlanmışlar resmen.

Yazarın notu 2: Kerem, uzun süredir O kızla okulun bandosunda. :)

Yazarın notu 3: Umarım günün birinde, o hoşlandığı kızla, şöyle bir jazz konserinde birlikte boy gösterirler.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder