23 Mart 2018 Cuma

Baggio

Antrenman bitmiş, futbolcular soyunma odasında duş için hazırlık yapıyorlardı. Takım kaptanı, lakabı Baggio olan Tayfun adındaki yeni transfer çocukla kimsenin konuşmadığını gördü. Havlusunu beline bağladıktan sonra yanına gitti.
-Tayfun, akşam ne yapıyorsun?
-Bilmem, tesislerdeki odamda oturup film izlerim sanırım.
-Biz yemeğe gideceğiz. Neden bizimle gelmiyorsun? Kaynatırız biraz.
-Olabilir.
-Tamam, duştan sonra dışarıda buluşuruz.

Kaptan, takımdaki iki kişi ile birlikte dışarıda beklerken, Tayfun da yanlarına gelmişti. O sırada kaptanın telefonu çaldı.
-Hayatım, biz takımdaki çocuklarla yemeğe gidiyoruz... Yok yok siz beklemeyin beni... Elbette oraya gidiyoruz... Hayır canım geç kalmam... Tamam... Ben de seni seviyorum.

Kaptan telefonu kapattıktan sonra takım arkadaşlarına, "adresi biliyorsunuz" dedi. "Tayfun sen de bizi takip edersin." Sonra üçü de son model arabalarına bindiler. Tayfun olduğu yerde kalmıştı. Kaptan arabanın camını açıp, Tayfun'a seslendi.
-Yahu hadi, ne duruyorsun orada?
-Kaptan benim arabam yok.

Kaptan bu cevap karşısında şaşırmıştı.
-Tamam o zaman beraber gidelim, hadi gel.

Restorana doğru giderlerken, Tayfun'u biraz daha tanımak için kaptan lafa girdi.
-Neden araban yok?
-Kullanmasını bilmiyorum.
-Ne?

Kaptan afallamıştı ama sormaya devam etti.
-Senin gibi kazanan bir futbolcunun nasıl arabası olmaz?

Bu soru Tayfun için cevabı olmayan bir soruydu. Kaptan, takıma yeni transfer olan bu çocuğun garip bir tip olduğunu düşünmeye başlamıştı.
-İyi de, hiç mi ihtiyaç duymadın kardeşim. Genç adamsın, paran da var, yani anlamadım kusura bakma.

Tayfun, takımdakilerin onunla neden muhabbet etmediklerini sezmeye başlamıştı. Kaptanın iki lafından biri onun çok para kazanmasıyla alakalıydı.
-Benimle o yüzden konuşmuyorlar değil mi?
-Ha, kim?
-Takımdakiler. Yani ben çok kazanıyorum diye mi benimle konuşmuyorlar?
-Yok canım. Seni kimse tanımıyor da, ondan.

Kaptan, verdiği cevapla Tayfun'u inandıramadığını anladı. Lafı değiştirmek istedi.
-Bu akşam şehrin en güzel restoranında yemek yiyeceğiz. İtalyan yemeklerini sever misin?
-Severim.
-Bak şimdiden söylüyorum, ben ısmarlıyorum, sakın hesap gelince elini cebine atma, tamam mı?
-Tamam.

Dört takım arkadaşı restorandan içeri girip, köşedeki masalardan birine oturdular. Garson masaya geldiğinde onları uzun süredir tanıdığı belli oluyordu. Kaptan, garsona Tayfun'u tanıttı.
-İşte bu da bizim takımın yeni transferi.
-Biliyorum kaptan, kendisi kulüp tarihimizin en pahalı transferi. Hayırlı olsun.

Garson masadan ayrılırken, Tayfun dayanamamış ve patlamıştı. Sinirli bir şekilde ayağa kalktı ve yüksek sesle konuşmaya başladı.
-Kaptan, ben bu para mevzusundan epey sıkıldım. Bu konuda benim yapabileceğim bir şey yok. Menajerim, eski kulübüm ve şimdiki kulübüm öyle anlaşmış. Ben de o anlaşmada geçen paranın sadece küçük bir bölümünü alacağım. Büyük bölümü yetiştiğim kulübe ve menajerlere gidiyor. Bana maç başına ücret ödeyecekler. Yani kadroya giremezsem çulsuzum, anladınız mı?

Tayfun, tam masadan ayrılmak için hareketlenirken, hayatında gördüğü en güzel kadın masalarına gelmişti.
-Demek, takım içinde kavga var. Problem ne bilmiyorum ama bunu dışarıda çözerseniz, müşterileri de rahatsız etmemiş olursunuz.

Tayfun mahcup bir şekilde başını öne eğmişti. Senli benli konuşmalardan masadakilerin genç kadını tanıdıkları belliydi. Kaptanla ise çok daha eskiden tanışık oldukları belli oluyordu. Genç kadın, kaptanın yanındaki futbolculara eşlerini ve çocuklarını sordu.  Sonra kaptan onu Tayfun'la tanıştırdı. Tayfun hayranlıkla elini uzatıp, genç kadının sıcak ve yumuşak elini kavradı. Ağzı açık bir haldeyken, kalbinde bir ağırlık hissetti. Adının Esra olduğunu öğrendiği genç kadın masadan ayrılırken kaptan, Tayfun'a seslendi.
-Oğlum otursana, ayakta kaldın. Şu ağzını da kapatıver, salyaların akacak, rezil olacaksın.

Masadakiler kahkahalarla gülerken, Tayfun tekrar sandalyesine oturmuştu.

Sonraki gün, antrenman sonrası Tayfun bir taksiyle aynı restorana gitti. Esra'yı yeniden görebilmek için can atıyordu. Dün oturdukları yere oturdu. Bir süre sonra garson geldi. Tayfun siparişini vermek üzere menüyü eline aldı. Amacı yemek değildi, bu yüzden ne sipariş edeceğini bilemedi. Menünün diğer sayfasını çevirirken o huzur veren sesi yeniden duydu.
-Evden uzakta olmak zor olsa gerek.

Tayfun kafasını kaldırdığında Esra kollarını kavuşturmuş şekilde karşısında duruyordu. Esra konuşmaya devam etti.
-Annenin yemekleri gibi olmasa da sana özel bir yemek tavsiye etmemi ister misin?
-Şey... Olur tabi...
-Tamam hadi gel benimle.

Esra, Tayfun'un elinden tutup mutfağa götürdü. Oraya gidene kadar geçen bir kaç saniyenin hayatının en güzel anları olduğunu düşündü. Esra, ocağın üstündeki tencerenin kapağını açtı. Elini tencerenin içine daldırıp bir tane yaprak sarma aldı. 
-Aç bakalım ağzını.

Tayfun farkında değildi ama Esra'ya hayranlıkla bakarken ağzı zaten açıktı. Esra küçücük sarmayı Tayfun'un ağzından içeri bıraktı. Tayfun kendine gelip bu lezzetli sarmayı yemeye başladı.
-Bu hayatımda yediğim en güzel yaprak sarması.
-Hadi canım. Kibarlık olsun diye söylüyorsun.
-Hayır gerçekten, aşçınız bu işi biliyor.
-Aşçı mı? Ben yaptım bunu. Akşam kardeşimin misafiri varmış. Benden rica etti. Hadi bir tabak alalım şundan, kimse farketmez.

Esra, sarmaları tabağa doldururken Tayfun söze girdi.
-Dün için özür dilemek istiyorum.
-Neden?
-Sesimi epey yükselttim. Müşterileri rahatsız ettim.
-Tamam Baggio Tayfun. Özrün kabul edilmiştir. Al bakalım tabağını.

Tayfun, ondan sonraki her gün, hatta bazen günde iki defa restorana gitmeye başlamıştı. Aç olmasa bile, sırf Esra'yı görebilmek, onunla bir iki cümle konuşabilmek için bulduğu her fırsatta soluğu onun yanında alıyordu. Bu durum bir ay boyunca devam etti. Artık bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu ama nasıl yapacağına karar veremiyordu. Kaptandan yardım istemeye karar verdi. Bir antrenman esnasında kaptanın yanına gitti.
-Kaptan, seninle önemli bir mevzuyu konuşmamız gerek.
-Hayırdır Baggio. Antrenmanın ortasında nedir böyle önemli olan.
-Antrenmandan sonra konuşuruz o zaman.

Antrenman sonrası kaptanın arabasıyla restorana gittiler. Her zaman oturdukları masaya geçip, siparişlerini verdiler. Kaptan, çok merak ettiği bir soruyu sorarak konuşmaya başladı.
-Sana niye Baggio diyorlar Tayfun? Sen kanatta oynuyorsun. Baggio on numara oynardı.
-Ha o mu? Ya onun hikayesi değişik. Ben alt yapıda oynarken A takımdaki bir abimin çıktığı birisi vardı. Onun kız kardeşini bana yapmaya çalışıyordu. Kız benden hoşlanıyormuş, "seninle bacanak olalım" deyip duruyordu. Ben A takıma yükselince bir baktım herkes bana "Baggio" diyor. Sonradan anladım ki, Baggio demek aslında bacanak demekmiş.
-Yani futbolcu Baggio ile alakası yok öyle mi?
-Yok kaptan. Ben kim Baggio kim?
-Olur mu canım sen de epey iyisin.

Tayfun, Esra'yı arar gözlerle etrafı süzerken, kaptan sormuştu.
-Nereye bakıyorsun?
-Yok, öylesine baktım ya.

Garson siparişleri getirince, Tayfun dayanamayıp sordu.
-Esra hanım yok mu?
-Bir şey alması gerekiyormuş. Dışarı çıktı, birazdan gelir.

Tayfun'a bıyık altından gülümserken kaptanın telefonu çalmıştı.
-Hayatım... İnanmıyorum sana... Harikasın ya... Ben restorandayım... Tamam gel göster... Tamam aşkım.

Kaptan telefonu kapatınca, elini yumruk yapıp "oley" dedi.
-Hayırdır kaptan.
-Sana geçen gün bahsettiğim kulaklık var ya. Eşim ondan bulmuş, hemen almış. "Acaba istediğin kulaklık bu muydu" diyor. Yakınlardaymış, getirecek şimdi. İnanır mısın, bakmadığım yer kalmadı. Ya var ya, harika bir kadınla evliyim. 
      
Kaptanın eşi, hızlı adımlarla restoranın içine girince, kaptan eliyle ona buradayım diye el sallamıştı. Kadın masaya gelip, elindekini gösterdi.
-Aşkım, bu muydu?

Kaptan kutunun üzerine bakınca gözleri parlamıştı.
-Hayatım, şu anda sana sarılıp kucaklamak istiyorum. Gel buraya. 

Kaptan, eşine sarılıp, çevresinde iki tur atıp bırakmıştı. Onu öptükten sonra,
-Ya Tayfun kusura bakma, sizi tanıştırmayı unuttum. İşte bu kadın benim hayatımın anlamı. Benim yaşam kaynağım. Hayatım bu da Tayfun.

Kadın elini uzatıp, gayet resmi bir şekilde "mennun oldum" dedi. Tayfun, büyük hayal kırıklığı yaşıyordu. Aşık olduğu kadın, kaptanın eşi çıkmıştı. "Demek ki, burası kaptanın eşinin restoranı, o yüzden devamlı buraya geliyorlar" diye düşündü. Bütün dünyası kısa sürede yerle bir olmuştu. Kadın, "çocuklar okuldan gelecek, eve gitmem gerek" diye oradan ayrılırken, Tayfun'un kalbindeki ağırlık her geçen saniye artıyor, artık zorla nefes alıyordu.
-Oh be.  Sonunda kavuştum kulaklığa. Eee Tayfun, neymiş bakalım şu çok önemli konu?

Tayfun kendine gelmeye çalışırken, kaptanın mutlu suratına baktı. Alabildiği kadar derin bir nefes aldı.
-Kaptan, ben takımdan ayrılmak istiyorum.

Kaptanın gülümseyen suratı birden asılmıştı. Elindeki kutuyu masanın kenarına koydu. Bardağından bir yudum su içti. Bir şey söylemeden kafasını yana çevirdi. Kısa süren sessizlik, Esra'nın sesiyle bozuldu.
-Şanslı erkek seni.

Kaptan, Esra'yı görünce suratındaki ifadeyi güç de olsa değiştirdi.
-Esin'i gördün mü? Az önce ayrıldı.
-Kapıda karşılaştık. Hadi iyisin, kulaklığı bulmuş. Yani ikizim diye demiyorum, gerçekten çok şanslı bir adamsın.
-Farkındayım Esra, farkındayım.

Tayfun bir anda kendine gelmişti.
-Ne? İkizin mi? Sen kaptanın eşi değil misin?

Kaptan ile Esra birbirlerine şaşkınlıkla baktılar ve büyük bir kahkaha patlattılar. Esra gülerken, 

-Hah ha ha. Hayır ben Esra. Bu şanslı adam ikizim olan Esin'le evli. Allah iyiliğini versin Tayfun. Ay benim göbeğim ağrıdı gülmekten, ben gidiyorum. Sonra görüşürüz. Hah ha ha.

Kaptan, Tayfun'un Esra'ya yanık olduğunu anlamıştı ama yine de hınzırca sormayı ihmal etmedi.
-Tayfun, neden ayrılmak istiyorsun takımdan? Yoksa sen Esin'i görünce...

Tayfun, sevinçten kalbi kıpır kıpırken kaptanın sözünü kesti.
-Kim ben mi? Nereden çıkardın ayrılacağımı kaptan. Tam tersine bu takımda ömrüm boyunca kalmak istiyorum. Bir de bana araba lazım. Ama önce ehliyet almalıyım. Bana yardım eder misin?
-Ederim tabi Baggio.
-Bir de, ben bu kadına nasıl açılmalıyım, o konuda da bir şey etsen.
-Ederiz Baggio. 
-Sağol be kaptan.
-Ne demek Baggio.

***

Şarkı, bir gün geçtiğin yollardan geri döneceksin, o gün çok çaba gösterip üstesinden geleceksin diyor. Sabahları sigara yanıkları gibi acıtsa da, vazgeçmeyeyim diye kendime çalıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder