4 Eylül 2017 Pazartesi

Çukur

Bayramın son günü patronu aradım.
-Patron ne yapıyorsun?

Patron kısık sesle konuşuyordu.
-Evde yengenle kapışıp duruyoruz Hilmi. Yarın olsa da dükkanı açsam diye bekliyorum vallahi.
-Patron benim de canım çok sıkıldı, dükkanı açsak mı?

Patron bu sefer yüksek sesle, sanki sesini benden başka birisine duyurmak istiyormuş gibi konuşmaya başlamıştı.
-Hımmm. Demek müşteri sıkıştırıyor. Hımmm demek bu akşama kadar parçayı hazırlayın dedi öyle mi? Tamam Hilmi, yapacak bir şey yok. Ben birazdan gelirim. Olur mu canıım, müşteriye söz verdiysen açarız dükkanı...

Yarım saat sonra patron dükkandan içeri girdi. Beni yanaklarımdan öpüp, masasına kuruldu. Dükkana geldiği için çok mutlu olmuştu.
-Hilmi ben çalışırken bu kadar yorulmuyorum. Yoğurt bitti, git yoğurt al. Misafir gelecek, yufka al gel. Hayır açık yer de yok, şehri dolaşıp açık yer bulmaya çalışıyorum. Annemler geliyor, maçı izleyemezsin. Komşu haber gönderdi, bayramlaşmaya geliyorlar, kaldır o bilgisayarı. Bu ne biçim tatil arkadaş. Oh be.

Öğlen olmuştu ama hiç iş yoktu. Biz de patronla laflıyorduk. Karnımız acıkınca köşedeki çibörek dükkanından siparişleri verdik. Bir süre sonra kapı açıldı. Çibörekler geldi zannediyorduk ki, ellili yaşlarında biri içeri girdi. Patron, Apollo mekiğinden hızlı bir şekilde yerinden fırladı. Çölde çeşme görmüş bedevi gibi masanın üzerinden telaşla sürünüp, yere düştü. Düştüğü gibi kalkıp adamın boynuna sarıldı. İkisi de tek kelime etmeden hıçkıra kıçkıra ağlıyorlardı.  

-Hilmi bu kim biliyor musun?
-Hayır patron.
-Bu Erkan. Bu dükkan varsa, bir işimiz varsa hepsini bu adama borçluyuz. Erkancım bu da Hilmi.
-Demek meşhur Hilmi sensin. Memnun oldum Hilmi. Yalnız abartma bu kadar. Ben ne yaptım ki, esas senin bana yaptıkların olmasa ben olur muydum?

Çibörekler geldi, ilave sipariş verdik. İlaveler gelene kadar aynı ayrandan yudumladılar.  Patronun yanında çok uzun yıllardır çalışıyordum. Yine de dükkandan içeri girdiklerinde ilk defa gördüğüm ama patronun yerinden fırlayıp, boyunlarına sarıldığı bir sürü insan gördüm. Bunca yıldır birbirlerini görmeseler de, aralarındaki ilişkiyi böylesine sıcak tutabilmelerini sorgulayıp durdum. Hep düşünürüm, acaba bu işin sırrı "uzun süre birbirlerini görmemelerinde mi?" diye. Konuşmalar ilerledikçe, ikisinin de birbirleri için muazzam fedakarlıklar yaptıklarını anladım. Benim için böyle biri var mı diye düşündüm. Sadece patron vardı. Öl dese ölürdüm. Yıllarca görüşmesek de, boynuna atlardım.  Erkan Abi aklımı okumuş gibi bana dönüp nasihatini vermeye başladı.
-Bir kadını, onunla evlenecek kadar seversin. Sonra büyü bozulur ve sen koca bir şehri arkanda bırakıp gidebilirsin. Çocukların olsa da, sen yaşlandığında gelinin ya da damadın zorlamasıyla seni yaşlılar evine gönderebilirler. Ama dost başkadır.

Patron söze girdi.
-Hilmi, bugüne kadar sana anlattığım her şeyden daha önemli bir şey söyleyeceğim. Hayatta sahip olduğun en önemli şey dostlarındır. Annen, baban, kardeşin, eşin, çocukların elbette önemlidir. Ama tüm bunlara sahip olman senin iradenin dışındadır. Öyle dostların olmalıdır ki; sen öldüğünde seni o çukura indirecek ve üzerine ilk toprağı atacak. 

Patron çok net anlatmıştı. Beni o çukura indirinceye kadar yanımda olacak dostlar bulmak, hele ki böylesine bir menfaat dünyasında, ne de zordu.

Patron elini Erkan Abi'nin omuzuna attı ve gol vuruşunu yaptı. Öyle bir anlattı ki, anlamamak mümkün değildi.
-Abi kardeşten, baba oğuldan, ana kızdan, karı kocadan farklı bir şey bu. Hürriyet'le Ediz gibi olmalısın. Anlıyor musun Hilmi, Hürriyet'le Ediz gibi.

Bu öyle bir örnekti ki, puzzle oyununda ortadaki son parça, nasıl oturuyorsa yerine öyle oturmuştu yerine. Akabinde bir sessizlik oldu. Ortama derin bir hüzün çöktü. 5 sene önce bu gece yarısından sonra olanlar olmuştu. Aklıma Hürriyet'in attığı golden sonra Ediz'in pankartına koşması geldi. 

Patron ve Erkan Abi, akşam Ediz için kadeh kaldıralım diye sözleştiler. Dükkandan çıkarken patrona "iyi akşamlar" dediğimde sert bir şekilde sordu.
-Nereye Hilmi?
-Eve gidiyorum patron.
-En yakın dostumu almadan kadeh kaldırmaya gitmeyeceğimi biliyorsun değil mi?
-Zaten Erkan Abi ile gitmeyecek misiniz?
-Ben senden bahsediyorum Hilmi. Üstünü değiştir gel. Bana mesai saatleri dışında patronluk yaptırma.

Patron bana en yakın dostum demişti. Bir yandan elim ayağıma dolandı, diğer yandan bilim kurgu filmlerinde uzay mekiklerindeki kalkan gibi bir korumaya sahip olduğumu hissettim. Bu öyle bir duyguydu ki, fırtınada güvenli bir limana demirlemiş ve barda içkisini yudumlayan geminin kaptanı gibi hissediyordum. Artık alayı gelse yıkılmazdım. Hayatımda olduğun için sağol be patron. Umarım seni o çukura indirdiğim günü hiç görmem.

***

Patronun notu: Bu akşam kadehlerinizi sizi o çukura indirecek olan dostlarınız için kaldırınız. Ve elbette bugün en anlamlı deplaselerden birini yaparak, Ediz'in mezarını ziyaret eden UniESES'li genç kardeşlerimiz için de lütfen.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder