1 Mart 2017 Çarşamba

İhsan Raif

Divan edebiyatında aruz ölçüsü...

Haydaaa... Bülent Abi kafayı sıyırdı diyenler varsa, onları yedek kulübesine alalım. Zira zaten sıyrık olan kafa yeniden sıyrılmaz.

Evet, aruz ölçüsü... Beceremeyenlerin, aşık edebiyatına veya alkolik/şarapçı diye aşağılanmaya çalışılan kitleye mahkum etmeye çalıştıkları o güzelim aruz. Peki aruz nedir? Aruz bir ölçü birimidir. Herkesin anlayacağı biçimde ifade etmek gerekirse kg gibi, metre gibi bir şey. Ama bu, şiirdeki ölçü birimi.

Hani "Gırtlakları biz keseriz, biz ESES'iz" diye bir tezahürat var ya. Hani başka tribünlerin arakladığı. Mesela o tezahürat, çöp tenekesinde bulunan rakip takım şapkalı bir kafa yüzünden yazılmıştır. O gün biz küme düşmüşüz,  diğeri şampiyon olmuştur. Sadece tribündeki şarkıların değil, divan edebiyatındaki şiirlerin de işte böylesine hikayeleri vardır. Bir tanesini birazdan anlatacağım.

Kısa süreliğine dönelim edebiyata.

Aruz, hecelerin şeklini esas alır. Fa'ülün, fa'ilün, mefa'ilün, fa'ilatün vs diye saydığımızda hatırayabileceğiniz bir ölçü birimi. Hani lisedeki edebiyat sınavlarında çıkmasın dediğiniz ama illaki çıkan aruz vezni.

Öğretmenlerimiz konuyu belki müfredat yüzünden sıkıcı bir şekilde anlatmak zorunda kalıyorlar. Size, lisedeki edebiyat öğretmenlerimizin aruz veznini anlatmaya başlamadan önce konuya nasıl giriş yapması gerektiğini örnekleyeceğim. Belki böyle başlanırsa daha severek dinlenir ve daha hızlı öğrenilir. Öğretmenlerimiz bu konuyu keşke müzikle, o şiirlerin hikayeleriyle anlatabilseler. İnanıyorum daha çok kişi sevecek.

Köse Mehmed Raif Paşa diye biri var. Nazırlık yapmış. Valilik yapmış. Bugünkü adıyla Danıştay, o zaman ki adıyla Şura-yı Devlet Reisliği yapmış birisi. Çeşitli yurt dışı görevlerinden sonra 1890 yılında Nişantaşı'nda bir taş konak yaptırıp, ailesiyle oraya taşınıyor. Bugün o konak Kaymakam konutu olarak kullanılmakta. Kızı var, henüz 13 yaşında. Beyrut'ta doğmuş. Adı İhsan Raif. Edebiyata epey ilgili. Babası Şura-yı Devlet Reisi olunca vatana dönüyorlar ve bu taş konakta yaşamaya başlıyorlar. Aile taşındıktan sonra konağa Mehmet Ali diye biri dadanıyor. İhsan Raif'i kaçırmaya çalışıyor. Başarılı olamıyor ama dedikodular alıp başını gidiyor. O dönemin gelenekleri, görenekleri ortada. Babası kızını Mehmet Ali denen herifle zorla evlendiriyor.

İhsan Raif hanımefendi konaktan ayrılmadan önce, eline alıyor mürekkebi. Kağıda döküyor hislerini.

Kimseye etmem şikayet
Ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi
Baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet çekilmiş
Korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime

Mücrim, Osmanlıca’da günahkar demektir.
Perde-i zulmet çekilmesi, talihe kara perdeler çekilmesi demektir.

Hadi şimdi çekin şu rakıdan bir fırt. Hadi isteyin bu şarkıyı meyhanedeki kemancıdan. Hissedin 13'lük bir kızın yitip giden tertemiz hayallerini.

Hala İhsan Raif gibi çocuklar var. O çocukların aileleri ve onları çocuk yaşta gerdeğe sokan zihniyetin devam ettiği ortada. Yaşamaya Mecbursun'da esinlendiğim iki kişiden biri kalp nakli olan bir arkadaşımdı. Bir telefon geldi. "Kalp bulunmuş, hastaneye gidiyoruz" dediler. Doktor, akşam üzeri özel uçakla yola çıktı. Kalbi çıkarıp yanına alıp geldi. Hemen ameliyata aldılar. Ameliyat sabaha kadar sürdü. Beklerken endişeliydik. Sonra arkadaşımın babasına sormak istedim. Kimin kalbiydi arkadaşıma taktıkları? Öğrendim ki, istemediği bir adamla zorla evlendirilmek istenen bir kızmış. Kafasına sıkmış. Hikayeler işte böyle kahramanlar yüzünden "bir varmış, bir yokmuş" diye başlıyor.

Bu topraklarda yaşayan insanların kaderini değiştirmek zorundayız.
İhsan Raif'leri yaşatmak zorundayız.
Bir edebiyat öğretmeni aruz veznini işte buradan sonra anlatmaya başlamalı. Belki aruz veznini yine öğrenemeyiz ama İhsan Raif'leri yaşatabiliriz.

Güftesi Serkis Efendi'ye ait olan şarkıyı dinliyoruz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder