17 Şubat 2017 Cuma

Tek Başına

Küçük, kırmızı bir arabası vardı. Taksitleri henüz bitmemişti. Kapısını açtı ve binmeden önce oturduğu eve son defa baktı. Bahçesindeki narenciye ağacına daldı gözleri. Nemli havayı çekti içine son defa. Direksiyon başına geçtiğinde, önündeki 700 km gözünde büyüyordu. O kadar yolu tek başına gidecek olmasından rahatsızdı. Yine de gitmek zorundaydı. Hayatta artık tek başına olduğu gibi. Onca seneyi tek başına geçirecek olmak zorunda olduğunu anımsayarak.

Telefonu çaldı. Arayan müdürüydü.
-Oğlum gitmek zorunda değilsin. İşini gücünü bırakıp, bilinmeze doğru gidiyorsun. Bir işin olursa, bazı şeyleri daha kolay yoluna koyarsın.
-Kalamam. Gitmek zorundayım.

Gözlerinin önünden film şeridi gibi geçiyordu. Torpille girdiği işinde, müdürüyle arkadaş gibiydiler. İşe ilk girdiği günlerde, araba kullanmasını bilmiyor olmasına rağmen, onu aylarca idare etmişti. Sonra müdürü şirketin arabasının anahtarlarını ona vermiş ve onu 2500 km'lik bir hafta sürecek bir seyahate göndermişti. Döndüğünde artık yolların kralı olmuştu. Müdürü onu geri dönmesi için ikna etmeye çalışırken, müdürünün bilmediği bir şey vardı. Şirkette işten çıkarmalar başlamıştı. Onu işe sokan torpili üst düzey yönetici, bir süre önce aramış, "seni oraya müdür yapacağız" demişti. Oysa ona hep iyi davranan müdürünün iki çocuğu vardı. Müdürü işten atıp, onu müdür yapmalarından mutlu olamazdı. Müdürünün işinde kalması için gitmesi gerekiyordu ve üstelik çok geçerli bir bahanesi de vardı. 
-Beni müdür yapamazsınız.
-Nedenmiş?
-Çünkü şehirden ayrılıyorum. Şirketten de ayrılıyorum.
-Ayrılamazsın sana ihtiyacımız var. Hem her şey yoluna girecek. Önünde iyi bir gelecek var. Yeni bir hayat kurabilirsin.
-Evet, yeni bir hayat kurmak gerekecek ama burada değil. Burada daha fazla kalamam. Lütfen kusura bakmayın.

Gözlerinin önünden geçen bu sahneden sonra elindeki telefona odaklandı. Telefonun öbür ucunda müdürü sesleniyordu.
-Alo. Orada mısın? Alo.
-Gerçekten kalamam abi, gitmek zorundayım. Hepinizi seviyorum. Birbirinize iyi bakın.

Anahtarı çevirdiğinde, evine son bir kez daha bakmak istedi. İçinden bir ses, "yürü oğlum" dedi. "böyle nereye kadar?"
Sokağın köşesinden dönerken gözyaşları, rakı şişesinden yavaşca süzülen alkol edasıyla pantalonuna damlıyordu. Şehrin çıkışına doğru giden caddeler, anılarını canlandırıyordu. Sonra trafik azaldı. Binalar azaldı. Kendisini otobanda buldu. "Güçlü ol" dedi, kendisine. 

Telefonu çaldığında, daldığı hayalleri onu bariyerlere doğru götürmekteydi. Hemen direksiyonu düzeltti. Bir kamyon korna çalarak yanından hızla geçti. Derin bir "ohhh" çekti. Telefonu eline aldı. Arayan annesiydi. Eğer annesi o anda aramasaydı...
-Anneciğim.
-Yavrum çıktın mı yola?
-Çıktım canım. Merak etmeyin yavaş yavaş gidiyorum.
-Oğlum ne olur dikkatli ol.
-Merak etmeyin. Dikkatli olacağım. Babamı da öp benim için.  

Telefonu kapattığında, annesinin bir melek olduğuna inanıyordu. Yola çıkalı uzun bir süre olmamıştı ama durması gerektiğini düşündü. Yüzünü yıkadıktan sonra bir bardak çay söyledi. Masalarda oturanlara baktı. Herkes masalarında kalabalıktı. Tek başına oturan sadece kendisiydi. Yola koyulmaya karar verdi.

Koca bir şehri arkasında bırakmış, yeni bir yolda ilerliyordu. Doğup büyüdüğü şehrin kenarından geçip gitti. Hep yaşamayı hayal ettiği şehre doğru sürmeye devam etti.. Yol boyunca arabanın direksiyonuyla konuşup durmuştu. Hedef şehre ulaştığında, içinde uzun süredir hissetmediği duyguları hissetti. Yalnızdı ama nedense yalnız hissetmiyordu. Telefonu çaldı. Babası arıyordu.
-Oğlum.
-Merhaba baba, gelmek üzereyim.
-Şükürler olsun. Aman dikkatli ol oğlum.
-Merak etme baba.
-Oğlum hesabına para gönderdim. Sıkıntıya düşme.
-Baba benim param var, merak etmeyin.
-Oğlum arabanın taksidini gönderdim.

Şehre girmişti. Özlediği şehrin sokaklarında, sanki 700 km yol gelmemiş gibi, yolları uzata uzata giderek, kiraladığı evin önüne park etti. Arabadan indi, sokağa baktı. Her yer buz içindeydi.  Evinin kapısını açtı. Bomboş evin, soğuk odalarını dolaştı. Yine telefonu çaldı. Bu sefer arayan, terk ettiği şehirdeki bir arkadaşıydı.

-Ulaşabildin mi?
-Evet, şimdi geldim.
-Yapabileceğim bir şey var mı?
Bir an duraksadı. Yutkundu. Evin duvarlarına bakakaldı. Sonra devam etti.
-Aslında var.
-Emret, ne gerekiyorsa yapalım gardaş.
-Eğer yolun düşerse...
-Evet gardaş, söyle.
-Yolun düşerse...
-Nereye gardaş, söyle.
-Eğer yolun düşerse, arabanda bir şişe su olur nasıl olsa. Kadınımın toprağı üstüne döker misin?

***


Sevdiklerinizi bilerek, kasten hayatta yalnız başına bırakmayın. Sigara içiyorsanız, bırakın. Hızlı araba kullanıyorsanız, kullanmayın. Alkollüyken hiç kullanmayın. Spor yapın, sağlıklı yaşamak için ne gerekiyorsa onu yapın. Kendiniz için olmasa da, sevdikleriniz için hayata sarılın. Keşke hayatlarımız da, bu klipteki gibi mutlu sonla bitse. Beyazlar içinde merdivenlerden inse ve gerçek olduğunu gösterse. Bir anda kaybolup gitmese.

Saçma sapan bir nedenden ötürü sevgilinizle küsmüşseniz, ne yapıyorsanız bırakıp gidin yanına. Eşinizle kavga ettiyseniz mesela, kimin haklı/haksız olduğuna aldırış etmeden gidin elini tutun. Bazen sadece gözlerinin içine bakmak, bazen sadece sarılmak yeterlidir.

Bazıları için kurmaca, bazıları için yaşanmış.
Kimisi için hikaye, kimisi için ağıttır.

Şarkımız Jason Isbell'den "Traveling Alone"
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder