4 Şubat 2017 Cumartesi

Bahçeli Ev

YAŞAMAYA MECBURSUN kitabını okumuş olanlar, kitaptaki kahramanları özümsemiş olanlar, yalnızken okusunlar.

***

Merhaba ben Hilmi. Bu gece işleri bitirmek için dükkanda kaldım. Bizim patron buraya bir süredir yazmıyor. Patronun koltuğuna oturdum, bilgisayarını aldım önüme. O anlatamaz bir süre daha diye ben anlatayım istedim.

Akşama doğru baktım patronun elinde yazdığı "Yaşamaya Mecbursun" kitabı var. Sayfaları çevirip duruyor.
-Hayırdır patron, kendi yazdığın kitabı mı okuyorsun?
-Gel Hilmi gel.
-Seni düşünceli gördüm patron, hayırdır?
-Akşama eve gidince ne diyeceğimi düşünüyorum.
-Kime ne diyeceğini düşünüyorsun?
-Bizim oğlan küçüklüğünden beri benden bahçeli bir ev almamı istiyor. Köpekleri çok seviyor. Bir köpeği olsun istiyor.
-Sorun bu mu patron?
-Hilmi kitabın şurasından başlayarak okur musun lütfen? Ama yüksek sesle.

Kitabı elime aldım ve patronun gösterdiği yerden okumaya başladım.

Kemal’in anlattıklarını dinlerken, önce bir havlama sesi duydum, arkasından da kendimi bir anda yerde buldum. Yerde yatarken yüzümü yalayan köpekten kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Kemal “Rex” diye seslenip, köpeği yana doğru çektikten sonra kırk yaşlarında bir kadın koşarak geldi, elimden tutup beni yerden kaldırdı.

-Özür dilerim.

-Önemli değil.

-Sanırım seni hissetti.

-Benim neyimi hissetti acaba? Çok güçlü bir köpekmiş gerçekten. Neyle besliyorsunuz bunu?

-İyisin değil mi?

-İyiyim.

-Kemal, Rex’i bizim arabaya götürebilir misin? Eşim arabada onu eve götürmek için bekliyor.

-Hadi Rex, hadi oğlum gidiyoruz.

Kemal köpeği götürürken, köpek kafasını çevirip bana doğru havlamaya devam ediyordu. Kadın elindeki açılmamış suyu bana doğru uzattı.

-İçmek ister misin?

-Ah evet teşekkür ederim.



Avucuma bir miktar su döküp, köpeğin yaladığı yüzümü yıkadım. Kadın bana biraz farklı bakıyordu. Sanki benden iğreniyormuş gibiydi. Sinirlenmiş de orada bana dalacakmış gibi bir hali vardı. Kadını daha önce bir yerlerde gördüğüme emindim. Şişede kalan suyu kadına uzatarak teşekkür ettiğimde, kadının surat ifadesi aynıydı. Benden nefret edercesine bir tavırla cevap verdi.

-Sende kalsın, yüzünün geri kalanını yıkarsın.

Kadın arkasını dönüp, otobüslerden birine doğru yürürken, Kemal de köpeği arabaya bırakmış dönüyordu.

-Kemal, kim bu kadın?

-Arzu abla mı?

-İsmini bilmiyorum. Şu köpeğin sahibi olan kadın.

-Tamam işte Arzu abla.

Kemal yüzüme bakıp, sorgular gibiydi.

-Gerçekten bilmiyorsun değil mi?

-Neyi bilmiyor muyum?

-Anlaşıldı bilmiyorsun, tamam bak dinle şimdi. Levent abinin bir köpeği vardı. Köpeğiyle birlikte yürüyüşe çıkmıştık. Ben yayıldım güneşleniyorum, onlar parkta oynuyorlar, çimenlerin üzerinde yuvarlanıyorlardı. Köpek çimenlerin arasında bir şeyler bulmuş ve yemeğe başlamıştı. Ne yazık ki, sokak köpeklerini öldürmek için bazı insanlıktan nasibi almamış olanların yaptığı çivili etlerden yemiş. Bir süre sonra çiviler hayvancağızın boğazına saplanmış. Köpeğin garip davranışlarını görünce Levent abi şüphelenip yanına gittiğinde köpek zor nefes alıyordu. Levent abi feryat edercesine bağırıyordu. Yanlarına gittiğimde köpeğin ağzından kanlar geliyordu. Bana “Kemal bir şeyler yap, ölüyor Kemal” diye bağırıyordu. O panikle 112’yi aradım. Ne yapabilirdim ki başka? Neyse ki hemen geldiler. Ambülans geldiğinde, görevlilerden biri hastanın köpek olduğunu görüp, “müdahale edemeyiz” dedi. Levent abi, adamın boğazına sarılıp, onu öldürmekle tehdit ediyordu. Ambülanstaki kadın görevli “neden edemezmişiz, bal gibi de ederiz” dedi ve hemen köpeğe müdahale etmeye başladı. Köpeğin etrafını büyük bir kalabalık çevirmişti. Köpek yerde çırpınırken kadın görevli Levent abiye köpeğin ağzını açık tutmaya çalışmasını söylüyordu. Levent abi, hayvanın ağzını açtı, kadın görevli de elini köpeğin ağzına soktu. Köpek can havliyle kadının elini ısırıyordu. Kadın elini dışarı çıkardığında parmaklarının arasında 2 tane çivi vardı ve eli kanlar içindeydi. “Bir tane daha var” dedi ve elini yeniden köpeğin ağzına soktu. Son çiviyi de çıkarttığında ambülanstakiler kadının eline müdahale etmeye başladılar. Görmeliydin elinden şıpır şıpır kanlar damlıyordu ama kadın gıkını çıkarmıyordu. Tam tersine köpeği kurtardığı için gülümsüyordu. Bizi veterinere kadar ambülansla bıraktılar. İşte o köpek, bu köpek. Adı Rex. Ambülanstaki kadın görevli de Arzu abla. Levent abi vefat edince, köpeği o sahiplenmişti.

-Aman tanrım, o köpek beni hissetti.

-Evet abi, öyle olmalı.

-Şimdi bana neden öyle kötü kötü baktığını daha iyi anlıyorum. Dur bir dakika ben bu kadını şimdi hatırladım. Stadyumda Metin amcaya müdahale eden kadın değil mi bu?

-Evet abi, O. Sana kötü mü baktı dedin az önce?

-Neyse Kemal boşver, hadi zaman geldi, gidelim artık. Bugün büyük gün değil mi?

Bu sırada patron devreye girdi. "Tamam" dedi, "şimdi de şurayı oku. Hani deplasmandan dönüyorlar da, Zeynep tekrar köpekle yüzleşiyor ya. Şuradan başla okumaya."

Otobüslerimiz buluşma noktasına geldiğinde, başarıyla sonuçlanan görevin mutluluğuyla otobüslerden indik. Sevdiklerini karşılamaya gelenler vardı. Onlardan biri de Arzu’nun eşiydi. Arzu, otobüsten inip, hızlı adımlarla eşinin olduğu arabaya doğru giderken, arkasından koştum. Arzu’yu geçip arabanın önünde dizlerimin üzerine çöktüm. Kollarımı açtım,
-Rex, oğlum haydi gel babana. Haydi oğlum gel.
Arzu’nun eşi, Rex’in olduğu kapıyı açtı. Arabadan kurşun gibi fırlayan Rex üzerime atladı ve beni yine yere devirdi. Bu sefer suratımı yalamasına müsaade ediyordum. Onun kadar olmasa da, Rex’in nasıl bir özlemle bunu yaptığını anlıyor, ne kadar mutlu olabildiğini hissediyordum. Arzu yanıma gelip onu üzerimden kaldırmak istediğinde elimle durmasını işaret ettim. Gözlerimi kapattım ve elimle Rex’in vücudunu okşayarak bu anın tadını çıkardım. Rex yalamaktan yorulunca, Arzu onu arabaya götürdü. Elindeki suyu bana doğru uzattı;
-İster misin?
-Hayır, bu sefer istemiyorum.
Arzu bana gülümseyip, arabaya binmek için hareketlendiğinde;
-Onu arada bir de olsa ziyaret edebilir miyim?
-Bu onu çok mutlu eder. Kemal’de numaram var. Ne zaman istersen gel.
-Herşey için teşekkürler, görüşmek üzere.


"Tamam" dedi patron "bu kadar yeterli."

 Sonra kalktı, "ben eve gidiyorum" dedi.
"Patron" dedim, "oğlun için bahçeli bir ev alacacak mısın? Soru bu mu?"
Askıdan paltosunu alıp, şapkasını kafasına geçirdi.
 " Ne diyeceğimi bilemiyorum Hilmi. Benim için çok zor bir gece."

Garipsedim. Sonra düşündüm, "sanırım yeterli parası yok" diye geçirdim içimden. Arkasını döndü, dükkandan çıktı gitti.  "Bir baba için oğlunun isteklerini yerine getirememek zor olsa gerek" diye düşünüyordum. Sonra kapı açıldı, patron içeri girdi.

-Hilmi.
-Buyur patron.
-Hilmi...
-Buyur patron.
-Hilmi...

Patron ağlıyordu. Oğlunun istediği bahçeli evi alamıyor olması onu epey üzmüştü belli ki.

-Hilmi... Rex öldü.
-Patron, kitaptaki Rex gerçek miydi?
-Kitaptaki bir çok şey gerçekti Hilmi.
-Patron çok üzüldüm.
-Hilmi, sen benim yerimde olsan, oğluna bu durumda ne derdin?

Düşünmek için fazla zamanım yoktu. Bir şey demem gerekiyordu. Oraya buraya bakıp, kopya çekeceğim bir şey arıyordum. Gözüm, masanın üzerindeki kitaba ilişti.
-Her şeye rağmen "yaşamaya mecbursun" derdim patron. Yaşamaya mecbursun.


***
Yazıyı bitirdikten sonra, patronun yaptığı gibi bir şarkı koymak gerekiyor buraya. Patronun blgisayarında açık kalan son şarkıyla bitirelim. Aileden biri olmuş bir canlının hatırasına saygıyla... Rex'e...

Patron eklemesi: Şarkıda dediği gibi, "sessiz berraklığın içinde yanında gülümsüyor olacağım". Hoşçakal REX. Hoşçakal dostum.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder