-Ne yapayım Hasan söyle bana. Güzel kızımı o adama nasıl
vereyim. Benim biricik güzel kızımı.
-Neden öyle diyorsun Şemsi. Ben babasını uzun yıllardır
tanırım. Ne var çocukta.
-Yahu daha işi bile yok. Aklı bir karış havada.
-Şemsi seninle kaç yıldır tanışıyoruz?
-Çocukluktan beri. 50 yıl olmuştur herhalde.
-Seninle yaptığımız çılgınlıkları hatırlasana. Gençken
yaptığımız delilikleri.
-İyi de kardeşim, biz avare gibi dolaşmazdık ki, okuldan
çıkıp babamızın dükkanında çalışırdık. Hayatı bilirdik.
-Peki Şemsi, sana bir hikaye anlatayım. Hani seninle para
biriktirip, yurt dışına gitmiştik ya. Orada bir maça bilet almıştık.
-Evet çok iyi hatırlıyorum.
-Bak şimdi iyi dinle.
Ve Hasan, arkadaşı Şemsi’ye hikayeyi anlatmaya başlar.
İlk yarının uzatma dakikalarında
maç berabere devam ederken, korner kazanmışlardı. Takımın yıldız golcüsü Brian,
hızla ceza sahasının içine yöneldi. Korner atışı yapıldı ve topun düşeceği
noktaya doğru hareketlendi. Yanında rakip defans oyuncusu olmasına rağmen
kafasını uzattı ve top sanki ayaktan çıkmış gibi bir hızla filelere gitti.
Tribünler çılgınca “gooooooool” diye ayağa kalktı. Arkasından tüm takım
arkadaşları koşarken, kendisine en yakın tribüne koştu. Tribündeki taraftarlar
ona, O taraftara uzandı. Bir tanesi ellerini tuttu. Bir diğeri kafasını okşadı.
Bir başkası sırtına vuruyordu. Takım arkadaşları da gelip ona sarıldı. Kocaman
bir yumak olmuşlardı. Sonra yumak yavaş yavaş ayrılmaya başladı. Herkes yerine
geçmek için yumaktan kopmaya başladı. O da yerine geçmek için hareketlenmek
istedi ama birisi elini tutmuştu, bırakmıyordu. Kafasını kaldırıp ellerini
tutana baktı. Hayatında gördüğü en güzel bakışlarla karşılaştı. Yemyeşil
gözleriyle ona gülümseyen bu kızıl saçlı kadının, ellerini bırakmaya hiç niyeti
yok gibiydi. Büyülenmiş gibiydi. Gözlerini ayıramıyor, ellerini bırakmasını
isteyemiyordu. Hakem, düdük çalarak uyarmak istedi ancak başarılı olamadı.
Takım kaptanı gelip onu oradan çekerek kopardı. Kendine gelip yerine geçerken
bile arkasına bakmaya devam ediyordu. Devre arası soyunma odasında, takım
arkadaşları onunla “şıpsevdi” diye dalga geçtiler. İkinci yarıda başka gol
olmayınca, maçı kazanmışlardı. Sahanın ortasına geldiler ve taraftarları alkışlayarak selamladılar. Sonra üzerindeki
formayı çıkarıp, kızıl saçlı kadının olduğu tribüne doğru koştu. Çıplak, kaslı
vücuduyla tribünün önüne gelip, formasını ona verdi.
Ertesi gün öğlen saatlerinde,
maçtan sonraki günün dinleme günü olmasını da fırsat bilerek yemeklerini çok
sevdiği restorana gitti. Restoranın sahibi elinde bir gazete ile masasına
gelerek ona “hoşgeldin canavar” dedi.
-selam John, otursana
Restoran sahibi sandalyeyi
kendisine doğru çekip yanına oturdu.
-gazeteyi okudun mu?
-hayır.
-buna bakmak isteyebilirsin.
Restorant sahibi spor sayfasını
açıp, manşeti gösterdi. Manşette “AŞK İKSİRİ” yazıyordu. Manşetin altında ise
golden sonra gittiği tribünde, ellerini bırakamadığı kadınla yaşadıkları o anın
fotoğrafı duruyordu. Haberi okuduktan sonra,
-yapma John, onu tanımıyorum
bile.
-tanımadığını biliyorum,
tanısaydın O karşı masada, sen bu masada oturmazdın öyle değil mi?
Kafasını çevirdi ve aynı kadın
gerçekten de karşı masada arkadaşlarıyla beraber oturuyordu. Aslında kadın onu
restorana girer girmez fark etmişti. Ama garip bir çekingenlikle masasına
gitmemişti. Arkadaşları kadını dürterken ayağa kalktı ve karşı masaya doğru
yöneldi.
-merhaba
-merhaba
-dün için sana teşekkür edemedim.
-ben bir şey yapmadım ki.
-“gazete öyle demiyor ama beni
sen ateşlemişsin bak” diyerek gazeteyi önüne doğru uzattı. Kadın gazeteye
bakarken masadaki arkadaşları gülüşmeye başladı. Onlara da “merhaba” dedi.
-eğer kabalık olarak görmezseniz,
arkadaşınızı masama davet etmek istiyorum.
-bizim için sakıncası yok ama
bunu O’na sorman gerek.
Kadın kafasını gazeteden
kaldırıp, çantasını da omuzuna atıp ayağa kalktı.
-evet bunu konuşmamız gerek,
müsaadenizle arkadaşlar.
O gün üç saat boyunca konuştular.
Birbirlerine kendilerini anlattılar. Ertesi gün buluşmak için sözleştiler.
Günler geçti, aylar geçti. Kamp günleri dışında her gün beraber oluyorlardı. Maç
günleri her gol attığında, hep o kızıl saçlı kadına koşmaya başlamıştı. Onunla
tanıştığından beri performansı artmış ve bambaşka bir futbolcuya dönüşmüştü. Artık
evlilik planları yapıp, hayaller kurmaya başlamışlardı. Ancak kadının babası, onun bir futbolcuyla beraber olmasını istemiyordu. Kızının fotoğraflarının
gazetede çıkıyor olmasına da çok kızıyordu. Kızını ikna edemediği için şehirden taşınma
kararı almıştı. Brain, büyük bir tutkuyla bağlı olduğu kadının, şehirden
ayrılmasından sonra oynadığı hiçbir maçta gol atamadı. Her ne kadar ikinci
ligde olsa da, sevdiği kadının olduğu şehrin takımında oynamak için kulübünden
ayrılmak istedi. Kulübünü ikna edemedi. Kadın bu ayrılığa daha fazla
dayanamadı. Ailesine bir not ile onları çok sevdiğini ama Brian’dan daha fazla
ayrı kalamayacağını yazıp evi terk etti. İlk otobüse binip Brian’a tatlı bir
süpriz yapmak için yola çıktı. Ancak o otobüs ve kadın hiçbir zaman Brian’ın
şehrine gelemedi. Otobüs bulunduğunda uçurumdan yuvarlanmanın etkisiyle
paramparça olmuştu.
-Hani maçtan önce stadın önündeki
satıcıdan herkeste görüp kızıl saçlı birer peruk almıştık ya. Ne komik olmuştuk
hatırlıyor musun. Sanmıştık ki, o takımın renkleri diye herkes o peruğu
takıyor. Oysa hikaye buymuş. Tribündeki herkes o kızıl saçlı kadın olurmuş,
takımları gol olup yağsınlar, sonra tribünlere koşsunlar diye. Aşıkları
öldürebilirsin ama aşkları hep yaşar Şemsi. Sonsuza dek. Şimdi kalbin ne
diyorsa onu yap.
-Alo, güzel kızım.
-Babacığım.
-Canım kızım, bir tanem. Sen hala şu
davarla evlenmek istiyor musun?
***
Yazarın notu 1: Yazıda kadının
adının olmamasının sebebi, ülkemde kadınlara olan bakışın
protestosudur. Bu ülkede kadının adı yok ki, hikayede olsun.
Yazarın notu 2: Yazıda geçen
Hasan, Hasan Gül’e, Şemsi ise Şemsettin Demirparmak’a saygımızdandır. Kim lan bunlar diyenler, ceketlerinin
önünü ilikleyip, Google amcaya sorsunlar.
Yazarın notu 3: Bir golcü ismi
lazımdı. St. Johnstone’dan seçtik. Sen cansın St. Johnstone :)
Yazarın notu 4: Tamamen kurmacadır. Ama bir yerlerde böyle bir hikaye olmadığını bilemezsiniz.
Yazarın notu 5: Bir davarı daha olacak Emine ve Gürbüz Şişman çiftine gelsin.
Yazarın notu 4: Tamamen kurmacadır. Ama bir yerlerde böyle bir hikaye olmadığını bilemezsiniz.
Yazarın notu 5: Bir davarı daha olacak Emine ve Gürbüz Şişman çiftine gelsin.
Yazıdan sonra dinlenecek şarkı;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder