Bir otelde ailecek tatildeyiz. Bir anne ve babanın çocukları, gelin, damat ve torunları. Ligler devam ederken bir taraftarın tatile gitmesi garip ama geleceksin denmiş bir kere. Bizde baba sözünün üstüne söz söylenmiyor. Maç var ama sen tatildesin ya, tribün çocuğu için utanç verici bir durum. Yine de, herkes bir yerlere dağılmışken laptop açılır ve o maç izlenir. Son dakikada gelen golle, maçtan saatler öncesinde içmeye başladığın bira şişelerine elin çarpar. Gooooooool diye bağırışın duyulur tesisin her noktasında. “İşte ruh bu, işte buuuuuu” diye yankılanırken sesin, turistler kavga dövüş var sanarak kaçışır. Kapın çalınır, “abi iyi misin” diye kardeşin kapına gelir. Ehh onca yıllık kardeştir, bilir abisinin ne mal olduğunu. “Gooooool” diye yüzüne bağırırsın. “Ay be abi, biz seninle ne yapacağız. Çok korktuk sana bir şey oldu diye. Öyle şangır diye sesler gelince…..” diyerek arkasını dönüp gider. Az sonra eşin gelir bin bir surat ile ve manyağın biriyle evli olduğu için kaderine atar yapar. Tatile mi geldik, çile çekmeye mi geldik belli değil tadında trip atar. Sen yine de takmazsın, son dakikada gelen gol ile bir umuda sarılarak yüzündeki gülümsemeyle uyursun.
Sabah olur telefon çalar.
-Alo.
-Bülent Bey
-Buyrun benim.
-Sabri Bey görüşmek istiyor, müsait misiniz?
-Müsaitim.
-Bir saniye lütfen, bağlıyorum.
………
-Bülentcim
-Abi merhaba
-Dün neler oldu öyle ya.
-Abi sorma tüm oteli birbirine karıştırdım. Bira şişelerini farkında olmadan devirmişim. Son dakika golü gelince kendimden geçmişim. Ama abi yok böyle bir şey. Düşmeyen şişeleri de bizzat tekme atarak devirdim.
-Bülentcim sen ne anlatıyorsun?
-Dün akşamı anlatıyorum.
-Bülentcim az sonra seni canlı yayına bağlayacağım.
-Canlı yayın mı? Aman abi ne yayını, ben tatildeyim, maçta bile değildim. Ne anlatacağım yayında.
-Senden daha iyi anlatabilecek birisi var mı, söyle onu arayım.
-Abi ne bileyim binlerce insan tribündeydi, onlar anlatsa daha iyi olmaz mı?
-Olmaz sen anlatacaksın. Hadi kapatıyorum, daha bir sürü işim var. Arayınca açarsın.
Yarım saat boyunca otelin bahçesinde, bir aşağı bir yukarı gidip gelirken “ulan ben şimdi ne bok yiyeceğim” diyerek düşündüm durdum. Sonra telefon çaldı.
-Bülent Bey.
-Buyrun.
-Sizi yayına bağlıyorum. Lütfen beklemede kalın.
Arkadan Sabri Abimin sesi geliyordu.
-Dün Eskişehir’de bir şeyler oldu, sosyal medya sallandı, neden böyle oldu anlatsın diye şimdi Bülent Gürsoy’a bağlanıyoruz.
-Bülentcim orda mısın?
-Buradayım Abi.
-Dün Eskişehir’de bir şeyler oldu? Ne oldu bize anlatır mısın?
Aklıma anlık da olsa devirdiğim bira şişeleri geldi. Turistlerin gooooool ve şangırtı sesiyle kaçışması geldi. Kız kardeşimin kapıya dayanması, eşimin astığı suratı geldi.
-Bülent bize kısaca anlatır mısın, dün ne oldu Eskişehir’de. Eskişehirspor’un kazandığı bir maç olsa anlayacağım ama 2-2 biten bir maçın ardından sosyal medyadaki bu sevincin kaynağı nedir?
-Sabri Abi.
-Evet Bülentcim seni dinliyoruz.
-Transfer yasağımız var, alt yapıdaki çocuklarla mücadele veriyoruz. Maçta kalecimiz kırmızı kart gördü, 10 kişi kaldık ve 1-2 yenik durumdaydık. Daha düne kadar top toplayıcı olarak saha kenarında olan çocuklardan oluşan kadro, son dakikada attıkları gol ile başkaldırmaya devam ettiler. Direnmeye devam ediyorlar, bütün mesele budur abicim ...
***
Bizim ESES camiasının, en azından türlü deplasmanların tozunu toprağını yutmuş bir neslin çok sevdiği, dünyaya gelmiş en nazik insan Dr. Ateş Ülker ağabeyi kaybettikten sonra şöyle yazmıştım;
“Ölüm hakkında kendimi inanmaya ikna ettiğim bir durum var. Ölüm, Ateş Abi gibi kendisine sunulan hayatın hakkını veren güzel insanlar için diğer bir hayatın başlangıcı olsa gerek. Yoksa Yaradan'ın başyapıtı gibi olan insanlar neden ölsünler ki? “
Sonra Necat Mut abimiz aramızdan ayrıldı. Örnek bir baba, örnek bir eş, örnek bir taraftar, örnek bir arkadaştı. Kerem Balcı ile cenazeden dönerken, İzmit-Ankara arasında hep onu konuştuk. Bir o kadar daha yol olsa giderdik ve farkında bile olmazdık.
Sonra Kerem Balcı aramızdan ayrıldı. Sevdikleri için her şeyi yapabilecek, her şeyi göze alabilecek bir babaydı. Dost bildikleri ona sırtını dönerdi ama O dost bildiklerine hep sımsıkı sarılmıştı. Bana hayatımın sonuna kadar unutamayacağım dersi verdi. Başını alıp gitti.
Hangi kelimeler, kaybettiğin bir yakınının acısını hafifletebilir ki? Hiçbiri. Bu üzüntüyü yaşamakla mükellefiz belki de. İlla ki bu acıyı yaşayacağız ve anlamaya çalışacağız kıymetlerini. Peki neden üzülüyoruz? Neden ağlayıp sızlanıyoruz. Bir daha göremeyecek olmak, bir daha güzel anılar biriktiremeyecek olmak. Eve döndüğünde onun olmadığını anlayıp eksikliğini hissetmek. Tüm acılar sadece geride kalanlar için. Yoksa hangi birimiz ölümün kötü bir şey olduğundan emin olabiliriz ki, kaybettiklerimiz namına üzülelim. Onlar için değil onların yokluğu için üzülüyoruz.
Ve şimdi de onu kaybettim. Öyle sıradan biri değil, hayatıma değer katan, hep ama hep öğretmeye çalışan insanlardan birini kaybettim. Hikayelerime ruhundan üfleyen adamı kaybettim. Dünya iyisi bir insanı, hep gülümseye çalışan, olumsuz durumlarda bile yıkılmayan, keşke biyolojik abim olsaydı diye iç geçirdiğim Sabri Ugan’ı kaybettim.
Son konuşmamızı hiç unutmayacağım.
-Abi.
-Canım Bülentcim.
-Haberi alınca arayıp sesini duymak istedim.
-Yahu benim bir şeyim yok. Çok iyiyim merak etme. Ama beni Görevimiz Tehlike’ye götürmüyorlar Bülent yaaaa. Sinema şurası, şu filmi izleyip yine yatırsınlar ama götürmüyorlar. Tek sorunum şu anda bu. Aaaa hemşireler geldi, kapatmam gerek, ben iyiyim, endişe etme tamam mı.
-Tamam abi.
Bir hayat düşünün, Anadolu’da yerel bir gazetede başlasın kariyeriniz. Ama bu dünyadan ayrılırken ülkenin tüm spor kulüpleri, sporcuları, hangi renkten olursa olsun tüm taraftarları arkanızdan güzel sözler söylemek için sıraya girsinler. Ah be Sabri Abi, neler neler dediler senin için. Beşiktaş’ın Chelsea deplasmanında Sergen’in iki golünden sonra Beşiktaşlı yaptılar seni. Hagi’nin 30 metreden attığı golden sonra Galatasaraylı yaptılar seni. Appiah, Alex’in olağan üstü topuk pasıyla üçüncü golü atınca Fenerbahçeli yaptılar seni. Oysa sen hep doğduğun büyüdüğün şehrin takımının taraftarı olmuştun, Sakaryasporluydun, en alt lige düştüğünde bile vazgeçmemiştin sevdiğinden. Ama diğerlerine hep sevgi ve saygı duydun, başka renkte olanları da hep kendinden bildin. Belki de bu yüzden anlardık birbirimizi. “Eskişehirspor kötüye gidiyor, Sakaryaspor da aynısını yaşadı, Kocaelispor da yaşadı, bir şeyler yapmalı” diye uyarmıştın. Gerçekleştiğinde de “ama ben sana dedim canım Bülentcim yaaaa” diyerek üzüntünü paylaşmıştın.
Sabri Ugan, Alain Delon ve Cüneyt Arkın ile yarışacak hepimizin aşina olduğu yakışıklı yüzünden, hepimizin bildiği etkileyici sesinden, toprağa bıraktığı bedeninden çok daha başka bir ruhtu. Görevini tamamladı ve aramızdan geçici süreyle ayrıldı. Geride kalanların kontratı nereye kadar bilinmez. Elbette buluşacağız, elbette kavuşacağız. Her birimiz sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ederken, gün gelecek bizim de kontratımız sona erecek. Sadece geride bıraktıklarımız bizi yaşatmaya devam edecek. Bu açıdan Sabri Abinin, bu yazıyı yazandan ve okuyanların çok büyük bölümünden uzun yaşayacağını düşünüyorum.
Sadece yaş olarak değil, ruhsal olarak da benden üst seviyede olduğunu hissettiğim, yol gösterici bir varlığın bana dünya yaşamımda rehberlik etmesine minnettarım. Eminim ki Ugan ailesi de yokluk hissinden ziyade, onunla geçirdikleri zamanda biriktirdiklerinin kıymetiyle sabır kazanırlar. Yoksa onun yokluğunun büyük bir boşluk yaratmaması zaten mümkün değil. Sabri Abi hiçbirimizin üzülmesini istemezdi. Birimiz bir üzülse, O bin üzülürdü. Gece yarısını geçtikten sonra TV kanalından eve geldiğinde, anahtarını yanına almadığını anlayınca, çocuklar uyanır diyerek zile basmayan, dönüp arabada yatmaya yeltenen ve haliyle uyuyamayan, sabahında da radyoda canavar gibi program yapan adamın nazik ruhunu ağlayarak, üzülerek incitmeye hakkımız yok. Ne güzel böyle bir adamın evladı olabilmek. Ne güzel böyle bir adamın eşi olabilmek. Ne güzel böyle bir adamın kardeşi olabilmek. Ne güzel böyle bir adamla tanış olabilmek. Ben Sabri Ugan’ı tanıyordum demek ne büyük bir ödül. Bana böyle bir ödül verdiğin için teşekkürler abicim.
Halk arasında iyiler çabuk gider diye bir inanış vardır. Doğrudur, giderler. İşini bitirmiş bir ruhu neden burada tutsunlar ki. Yaradan'ın başyapıtı olan bu güzel varlıkların seviyelerine geldiğimizde, onlarla yeniden buluşmak umuduyla. Görüşmek üzere Sabri Abicim. Az kaldı, ben de geleceğim yanına soluk soluğa.
Biliyorum senin için İlhan İrem hep bir numaraydı. Feridun’u da seversin de, incitmemek için kimselere ikinci diyemezsin. Her ne kadar gitmek zorunda kalsan da, o harika sesin yankılanmaya devam edecek evrenin her köşesinde, perde perde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder