31 Mart 2020 Salı

Hayat

Sokrates'in ölüme giderken söylediği bir sözü, öğrencisi Eflatun (Platon) bize şöyle aktarıyor;

"Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez."

Covid-19 denen virüs nedeniyle evlerine kapanan şanslı insanlardan biriyim. Eve kapanınca insanın çok fazla zamanı oluyor. Düşünmek için de epey zamanın. Virüsün sigara içenlerdeki etkisinin 14 kat fazla olduğu, yaşlılarda daha fazla ölümlü olduğu, kronik hastalıkları tetiklediği bilgilerinden sonra ister istemez bazı şeyleri sorgulamaya başlıyorsun. 

"O kadar kitap okudun, bir sürü konuda bilgin oldu, yarın markete gittiğinde virüsü kaparsan ve ölürsen bunların ne anlamı kalacak?"

Sokrates, bugüne kadar tanıdığım felsefeciler içinde evrenden ziyade insanı tanımaya çalışan en hakiki felsefeci gibi geliyor.  "Kendini bil" şeklinde Delphi tapınağının girişinde yazan yazı, tek bir cümleyle tüm felsefesini anlatıyor. Hem de bu, dünyanın bir numaralı tapınağının kapısında yazıyor. Sokrates'in bizdeki karşılığı Yunus Emre diyebiliriz. O da şöyle demiştir;

İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır,

Sokrates'in savunmasında dikkatimi çeken en önemli konu, kendisini var eden düşüncelerinden asla ödün vermemesidir. Ölüme giderken bile bu düşüncelerinden asla ödün vermiyor. Sonra diyor ki;

"Tüm bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir"

Yani ben kendi kendime cevaplar ararken, Sokrates gibi geriye hiçbir yazılı kaynak bırakmamış ama sadece söyledikleriyle 2500 yıldır ayakta kalmış bir filozofun bile doğru cevabı bilemediğini görüyorum.

Sokrates, bilginin insanı mutluluğa ulaştıran tek şey olduğunu söylüyor. Ona göre, sadece bilen insan daha fazla mutlu olabilir. Çünkü erdem bilgidir, bilgi ise mutluluktur. Ona göre bilen kişi, bilerek hata yapmaz, suç işlemez. Bugünlerin insanlığını düşününce, olağanüstü saflık kokan bir düşünce. 2500 yıl önceki insanlar, bugünlerdeki gibi çakal değildi diye düşünüyorsun.

Telefonuma gelen whatsapp mesajlarından birinde, çok sevdiğim bir arkadaşımın, kendisi, annesi, babası, kardeşiyle birlikte hastanede yattığını öğreniyorum. Test sonuçları pozitif çıkmış. Yıkılıyorsun, darma duman oluyorsun. Sokrates, kendisine doğru gelen idama karşı koşarak giderken, sen evin bir köşesinde ölümden saklanmaya devam ediyorsun. İşin gerçeği bu.

Sokrates, kendisini idama mahkum ettiklerinde bile "siz ölümün kötü bir şey olduğunu nereden biliyorsunuz?" diye soruyor. "Beni kötü bir ceza olduğunu bildiğimiz hapse atmayarak, sonunda ne olduğunu bilmediğiniz bir cezayla belki de ödüllendiriyorsunuz" diyerek, kendisini yargılayanların bunu sorgulamalarını sağlıyor. Bilge ve erdemli olmak, böyle bir şey olmalı.

Günümüzün ahlak ve bilgi anlayışında, biraz da içinde bulunduğumuz özel döneme istinaden bir fikir şekillenmeye başladı. Fikir şunu savunuyor;

"Ne kadar çok şey bilirsen, ne kadar farkında olursan, o kadar mutsuz olursun."

Cehaleti öven, bilgisizliği mutluluk kaynağı gören bu anlayışa karşı, Sokrates'i ölüme karşı koşturan tek şey ahlakı ve erdemiydi. Siz hangi yolu seçerdiniz? Sokrates'in yolu mu, yoksa cehalet mi?

Yukarıda yazdığım Yunus Emre'nin "ilim ilim bilmektir" diye başlayan dizeleri şöyle bitiyor; 
Hepisinden iyice,
Bir gönüle girmektir.

Beyin bir düşünceyi ikna etmeye çalışırken, duygular binlerce kalbi dolaşıp gelir. Öyle görünüyor ki, son nefesimde bile ben de Sokrates gibi yolumdan dönmeyeceğim. O yüzden de, ölüm yanı başımdayken yazmaya devam ediyor ve bunları buraya bırakıyorum.

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder