22 Şubat 2018 Perşembe

Herkese Benden Çay

Deniz tuzu kokusunun solunabildiği, gezgin turistlerin yolu üzerinde ama ıssızlığın kenarında bir köy vardı. Köyün muhtarı, aynı zamanda köydeki tek kıraathanenin de sahibiydi. Muhtar, her gün bir saat kitap okuyanlara çayı bedava veriyordu. Bu yüzden kıraathane, sabahtan akşama kadar hep dolu oluyordu.

Hayri ile Suphi, muhtarın masasında her zamanki gibi futbol tartışıyorlardı. Hayri, Suphi'ye takılmaktan zevk alıyordu. Suphi, futbol geçmişinden bahsedip, kendisinin futbolu daha iyi bildiğini savunuyordu.
-Bak Hayri, ben yıllarca oynadım bu mereti. Benden daha iyi bilecek değilsin ya.
-Futbol mu oynadın? Kaleciydin sen yahu.
-Olsun be kardeşim, sonuçta oynadım.

Hayri, Suphi'ye takılmak için bir fırsat daha ele geçirmişti.
-Muhtar, bu Suphi var ya.
-Evet var.
-Bu Suphi, şehirde kalecilik yaparken, oturduğu apartmanda yangın çıkmış.
-Yapma ya.
-Hepsi aşağıya inmiş ama bir kadın ile kundaktaki çocuğu ikinci kattaki balkonda mahsur kalmışlar. Hemen aşağıya battaniye germişler. Kadına demişler ki, çocuğu at, sonra da sen atla.
-Eee sonra.
-Bizim Suphi kadına bağırmış. "Sen çocuğu bana at, onlar tutamazlar ben kaleciyim tutarım" demiş. Kadın da, çocuğu Suphi'ye atmış. Suphi uçmuş ve çocuğu yere düşmeden yakalamış.
-Aferin lan Suphi, helal olsun.
-Dur muhtar, hemen tebrik etme devamı var.
-Tutmuş işte çocuğu.
-Tutmuş da, sonra yerde iki kere sektirip, degaj yapmış.

Muhtar, konuşmaya kulak misafiri olanlarla birlikte gülerken, Hayri'nin telefonu çalmıştı. Hayri telefonu kapattığında, suratındaki ifadeden kötü bir şeyler olduğunu anlamışlardı.
-Hayırdır Hayri?
-Anam... Kaybettik.

Hayri ayağa kalkıp giderken, köylüler de arkasından onu takip etmişlerdi.

Bir hafta sonra, Hayri ile Suphi muhtarın masasında yine futbol tartışırlarken, kıraathanenin önünde bir araba durmuştu. Arabadan tanıdık bir sima indi. Muhtar, Hayri'yi dürttü.
-Bu adam, şu hakem değil mi?
-He valla, tıpkısının aynısı.
-Ne işi var ki burada?

Herkesin tanıdığı hakem kıraathaneden içeri girdi.
-Selamün aleyküm.

Herkes tek bir ağızdan cevap vermişti.
-Aleykümselam.

Ünlü hakem, gideceği yeri sormak için gelmişti. Muhtar, ünlü hakemi masasına davet etti. 
-Hocam buyur gel bir soluklan, biz sana tarif ederiz.

Konu konuyu açtı. Ünlü hakem, muhtarın kılık kıyafetinden ve konuşmalarından oralı olmadığını düşündü.
-Siz buralı değilsiniz sanırım.
-Hayır, buraya geleli bir kaç sene oldu. Evlendikten sonra yıllarca denedik ama çocuğumuz olmadı. Gitmediğimiz doktor kalmadı. Hepsi de "imkansız" dedi. Biz de eşimle hayatımızda ciddi bir değişiklik yapmaya karar verdik. Evi, arabayı ve bir de dükkan vardı, hepsini sattık buraya yerleştik. Hayatımızdaki yapay her şeyi çıkarttık. İki inek aldık, tavuklarımız var. Ufak da bir toprağımız var arkada, domates, biber işte ne bulursak ekiyoruz. Sağ olsunlar, köydeki arkadaşlar ekip biçerken yardımcı oluyorlar. Artık alıştık buralara.

Bir süre sonra konu, olması gerektiği gibi futbola gelmişti. Ünlü hakem anlattıkça, Suphi onun sözlerini onaylıyordu.
-Bilmez miyim hocam, ben eski futbolcuyum. Doğru söylüyorsun. Bu Hayri'ye bakma sen, anlamaz futboldan.

Bu sataşmanın üzerine Hayri söze girmişti.
-Bak hocam, cennet ve cehennemin baş melekleri bir gün çok büyük iddiaya girmişler. Cennetspor ile Cehennemspor maçı yapacaklarmış. Tam maç başlayacak, cennettekiler demişler ki, "şimdi gerçekten yandınız, Metin Oktay bizde, Metin Kurt bizde, Lefter, Ediz, Sinan bizde. Bu maçı kazanmanız imkansız." Cehennemdekiler sakin, "isterseniz iddiayı büyütelim" demişler. "Zira hakemler bizde."

Herkes kahkahalarla gülerken, ünlü hakem biraz da bozulmuş olarak, "iyi günler" diyerek oradan ayrılmak için ayağa kalkmıştı. Hayri "yine bekleriz hocam" diye arkasından seslenirken, telefonu çalmıştı. Hayri telefonu kapattığında, suratındaki ifadeden kötü bir şeyler olduğunu anlamışlardı.
-Hayırdır Hayri?
-Teyzem... Kaybettik.

Hayri ayağa kalkıp giderken, köylüler de arkasından onu takip etmişlerdi.

Bir hafta sonra Suphi ile muhtar, konuşuyorlardı.
-Bir haftada iki cenaze muhtar. Allah Hayri'ye sabır versin.
-Allah hiçbirimize kaldıramayacağımız yükler vermesin Suphi.

Bu esnada Hayri'nin yeğenlerinden biri müjdeli haberi vermek için gelmişti.
-Muhtar emmi. Hayri dayımın bebeği geliyor. Anam "koş, muhtarın karısını al gel" dedi. Yengem evde mi?
-Evde evde. Sen git, ben onu alır gelirim.

Muhtar, eşiyle birlikte Hayri'nin evine geldiğinde, Suphi ve kıraathanedekiler çoktan evin önüne gelmişlerdi. Muhtarın eşi içeri girdi ve gergin bekleyiş başladı. Bir süre sonra muhtarın eşi kapıyı açtı ve "haydi gözümüz aydın. Aslan parçası bir oğlan" diye bağırdı. Evin önündeki kalabalık alkışladı. Muhtar, "herkese benden çay" diyerek, kalabalığı peşine takıp götürdü.

Ertesi gün, kıraathanenin bahçesinde Suphi ile muhtar gazetelere göz gezdirirlerken, Hayri de yavaş adımlarla kıraathaneye yaklaşıyordu.

Suphi, Hayri'yi görünce koşarak dışarı çıktı.
-Vay Hayri. Tebrik ederim. Yahu hemen sıkıldın mı bebekten?
-Benlik bir şey yok Suphi. Sağ olsunlar akrabalar her şeyi hallediyorlar.

Muhtar da Hayri'yi tebrik etmek için kapıya kadar çıkmıştı. Elini uzattı, tokalaştılar ve birbirlerine sarıldılar. Hayri kıraathanenin bahçesinden içeri girince büyük bir alkış koptu. Hayri seslendi,
-Herkese benden çay.

Muhtar, elini Hayri'nin omzuna attı.
-Eee Hayri, nasıl hissediyorsun? Uykusuz gibisin sanki.
-Doğru söylersin muhtar. İnan bana şurada bir köşeye kıvrılıp uyuyasım var.

Hayri her zamanki espirili tavrıyla devam etti.
-Şunu gördüm ki, hiçbir aşk cezasız kalmıyor.

Herkes kahkahalarla gülerken, muhtar gülmemişti. Konu çocuk olunca buruklaşıyordu. Kendi kendine mırıldandı.
-Keşke Allah bizim de cezamızı verseydi.

Tam o sırada kıraathanenin üstündeki muhtarın evinden bir kadın çığlığı duyuldu. Öyle bir çığlıktı ki, kıraathanenin içindeki gürültüyü tek başına bastırmıştı. Muhtar, masaları yıkarak evinin merdivenlerine doğru koşarken, köylüler de onun arkasından koşmuşlardı. Muhtar, evin kilitli olmayan kapısını kırarak içeri girmiş ve bir kaç adım sonra durmuştu. Köylüler koşarak açık kapıdan içeri girdikleri için duramamışlar ve hızla evden içeri girenler muhtarın arkasında yere kapaklanmışlardı.
Muhtarın eşi tam karşılarında, ayakta duruyordu.
Kadın şaşkındı.
Elinde plastik bir çubuk vardı.
Kadın gülümsedi ve elindeki çubuğun üstündeki çift çizgiyi muhtara göstererek "herkese benden çay" dedi.

***

Sabri Ugan, çok değerli bir futbol anlatıcısı, radyo programcısı olmasının yanı sıra kalbi güzel bir ağabeyimiz. Önce annesini kaybetti. Bir hafta geçti teyzesini kaybetti. Sonra evladı ASLAN dünyaya geldi. Kısa süre içinde acı ve tatlı anları yaşadı. Hayat işte böyleydi. Bahtın açık olsun ASLAN. Kime benzersen benze, yüreğin babana benzesin. Bir çocuğa yazılmış en güzel şarkılardan biriyle kapatalım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder