20 Aralık 2017 Çarşamba

Kırmızı Şal

Ümit ve Derya, çocukluklarından beri her yaz, yazlıkta bir araya geliyorlardı. Yaşları ilerledikçe bu durum değişmemişti. Arkadaşlıkları, lise yıllarında sevgililiğe dönüşmüştü. Yazdan yaza iki sevgili buluşuyor ve üç ay boyunca birlikteliklerinin tadını çıkarıyorlar, sonra farklı şehirlere geri dönüyorlardı. Ailelerinin bundan haberi yoktu ve Derya'nın ailesi, onun akşamları sadece Ümit'le dışarı çıkmasına müsaade ediyorlardı. 
-Ümitcim, kızımız sana emanet. Gece yarısı olmadan gelin oldu mu?
-Merak etmeyin. Ben varken ona kimse dokunamaz.

Sabah kahvaltısında başlayan birliktelikleri, gece yarısına kadar devam ediyordu. Yazlıkta Derya'nın güzelliğine vurulup, ona asılan başka gençler de vardı ama onun gözü Ümit'den başkasını görmüyordu. Derken lise bitti. O yaz Derya çok istediği doktorluk için hedeflediği üniversiteyi kazandığını öğrenmişti. Ümit ise haytalıktan vazgeçmiyor ve çabuk yoldan zengin olmanın hayallerini kuruyordu. Üniversite sonuçları açıklandığında Ümit'in hiçbir yeri kazanamadığı ortaya çıkmıştı. 


Yazın sonundaki en son akşamlarıydı. Gizli yerleri olan, kayalıkların arasındaki ufak kumluk alanda, kayalıkları kendilerine siper ederek oturmuşlardı. Güneşin batışından sonra Derya, Ümit'e döndü ve "biliyor musun, bu gece son gecemiz" dedi. Ümit kızmıştı.
-Nedenmiş?
-Haberin yokmuş gibi davranma, yazlığımızı yıkıp yerine otel yapacaklar.
-Bunu da nereden çıkardın?
-Haberin yok mu? Bizimkiler konuşurlarken duydum. Herkes yazlığını çok iyi paraya satmış.
-Hayır, bana kimse bir şey söylemedi.
-Bu gece bu yazlıkta son gecemiz Ümit. Seninle kaç yıldır birlikteyiz?
-Sanırım seni ilk gördüğümde altımda bez vardı.
-Hah ha ha.
-Beraber emziklerimizi değiştirirmişiz. Annem anlatmıştı. Birbirimizin ağzından emziği alıp, kendi ağzımıza sokuyormuşuz.
-İşte bu yüzden, senden bir kez daha ayrılmak bana artık dayanılmaz geliyor.
-Benim için de öyle ama yapacak bir şey yok.
-Var.
-Ne yapabiliriz, Derya? Sen üniversiteye gideceksin, ben kim bilir nerede olacağım. Yazın buluşabileceğimiz bir mekanımız bile olmayacak. Ne yapabiliriz, söyler misin?
-Seviş benimle.
-Ne?
-Seviş benimle, hemen.

O gece, ay ışığının altında gece yarısına kadar sevişmişlerdi. İkisi için de ilk defa oluyordu. Gecenin sonunda eve dönmek için ayağa kalktıklarında, oturmak için yere serdikleri Derya'nın beyaz şalı kıpkırmızı olmuştu. Derya, şalı yerden aldı ve kayalığın üzerine çıkıp onu rüzgarın kollarına bıraktı. Şal bir süre havada süzüldü ve denize düştü. Dalgalar, Derya'nın şalını kayalıklardan uzağa sürüklerken, her sene aynı gün burada buluşacaklarına dair birbirlerine söz verdiler.

Derya'nın üniversite için İstanbul'a gidecek olması nedeniyle, Ümit de bir süre sonra İstanbul'a yerleşmişti. Ancak yanlış ilişkileri nedeniyle, yanlış işlere girmişti. Çabuk zengin olma hayalleri ona hayatının en büyük hatasını yaptırmıştı. Bir akşam arabasında yüklü miktarda uyuşturucu ile yakalandığında her şey bitmişti.

İçerideyken Derya'ya hiç yazmadı. Ona nasıl beklemesini söyleyebilirdi ki? "En iyisi beni unutması ve kendisine yeni bir hayat kurması" diye düşündü. Kendisinin işe yaramaz, lanet bir adam olduğunu düşünüyor ve Derya'nın daha iyilerine layık olduğunu biliyordu. 30 yıllık mapusluktan sonra, en çok yapmak istediği şeyi yapmak üzere eski yazlıklarının olduğu yere gitti. Artık orada bir yazlık değil, kocaman bir otel vardı. Hatta komşu yazlıklar da yerini otellere bırakmıştı. Güneş hala doğmadığı için sahilde kimsecikler yoktu ama binlerce plastik şezlong ve tüm sahili kaplayan tesislere bakınca o sessiz, sakin mekanın turizm endüstrisine yenik düştüğünü görebiliyordu.

Ümit, gençliğinde olduğu gibi sahilden, kayalıkları tırmanarak geçmek istedi ama yapamadı. Artık yaşlanmıştı. Kıyafetleriyle denize girdi kayalıkların etrafını dolaşarak, gizli yere geldi. Kayalıkların arasındaki ufak kumluk alana oturup güneşin doğuşunu beklerken, kayalıklardan inen biri kız diğeri erkek iki kişi belirdi. İçinden "sevgililer için buradan daha iyisi yok zaten" diye geçirdi.
-Merhaba.
-Merhaba gençler.
-Bu kayalıklardaki tek düzlük burası. Acaba sizin yanınızda oturabilir miyiz?
-Elbette. Buyrun.

İki genç, yanlarında getirdikleri sandviçleri yaşlı adamla paylaştılar. Artık güneş doğmak üzereydi. Bu romantik ortamı bozmamak için hiçbiri konuşmuyordu. Kızla erkek birbirlerine sarılmış, güneşin doğuşunu izlerken, Ümit de onları izliyor ve eski günlerini hatırlayıp hüzünleniyordu. Sonra onlara bakıp, içinden "ne kadar da birbirlerine benziyorlar" diye geçirdi.

Biraz zaman geçince çantalarından oyun kağıdı çıkardılar. 
-Amca sen kağıt oynamayı bilir misin?
-Çok iyi bilirim.
-Oynayalım mı?
-Elbette hadi oynayalım. Ama ben çok iyiyimdir, baştan söyleyim.

Oynadıkları her oyunda Ümit kazanıyordu. Kız en sonunda isyan ederek sordu.
-Amca sen bunu nasıl böyle iyi oynuyorsun? Nerede öğrendin böyle oynamayı?
Ümit bir süre denize doğru daldı, sonra "içeride" diye cevap verdi.
-İçeride yapacak çok fazla şey yoktur. Zaman geçmek bilmez. Hele bir de dışarıda bir sevdiğiniz varsa, zaman durur. Zaman çabuk geçsin diye kağıt oynardık. 

Erkek, hüzünlü ortamı bozmak istercesine "hadi denize girelim" dedi. Kızın elinden tutup, kayalıkların arasından kendilerini denize bıraktılar.

Denizden çıkıp, yanlarında getirdikleri taşınabilir soğutucunun içinden birer bira alıp, bir tane de Ümit'e uzattılar.
-Amca, evli misiniz?
-Hayır.
-Çocuğunuz var mı?
-Hayır. 30 yıl içeride kalınca, onun nasıl yapıldığını bile unutuyor insan.

Akşamın yaklaşmasıyla ufak bir ateş yakıp, yanlarında getirdikleri yemekleri ısıttılar ve Ümit'le paylaştılar. Ümit, "siz olmasanız ben bugün burada aç kalırdım. İkinize de teşekkürler çocuklar." dedi.
-Seneye aynı gün biz yine burada olacağız. Bu sefer siz bir şeyler getirirsiniz, hep beraber yer, ödeşiriz.
-Her sene buraya mı geliyorsunuz?
-Evet, kendimizi bildik bileli, her sene, aynı gün.
-Neden peki?

Kızla erkek birbirilerine bakıp, başlarını öne eğdiler. Özel bir soru sorduğunu hisseden Ümit, 
-Özür dilerim, bana ne değil mi? Hiç sormamalıydım, biliyorum. Lütfen kusuruma bakmayın.

Kızla erkek elele tutuşup, sarıldılar. Ümit, "belli ki birbirlerini çok sevmişler" diye geçirdi içinden. Kendisi yüzünden bu çiftin rahat olmadığını düşünerek ayağa kalktı ve gülümseyerek,
-Ben artık gideyim. Sizi de biraz yalnız bırakayım. Burası aşıkların mercimeği fırına vermeleri için en güvenli mekandır. Güvenin bana.

Kızla erkek birbirlerine bakıp, kocaman bir kahkaha attılar. Gülmelerinin sonu gelmiyordu. İkisi de kahkahalar içinde yerde debeleniyordu. Ümit şaşkın şaşkın, kendisine gülen ikiliye bakıyordu. Erkek, gülerek neden bu kadar güldüklerini açıkladı.

-Biz ikiz kardeşiz, sevgili değiliz.
Sonra yine gülmeye başladılar. Kız kendisine geldiğinde kardeşine, "annemize verdiğimiz sözü bu sene de tuttuk. Biz de artık gidebiliriz." dedi.

Ümit şaşırmıştı. "Anneniz mi?" diye sordu. Kız cevap verdi.

-Evet, annemizi beş yıl önce kanserden kaybettik. Ölmeden önce, bizden her sene bunu devam ettirmemizi istedi. Biz de ona söz verdik. Hadi kardeşim, artık gidelim mi? 

Erkek "hayır" dedi kız kardeşine. "Son bir şey daha kaldı."

"Aaa evet, az kalsın unutuyorduk" dedi kız ve ayağa kalktı. 

En uçtaki kayalığın üzerine çıktı. 

Cebinden çıkardığı kırmızı şalı, rüzgarın kollarına bıraktı. 

Şal bir süre havada süzüldü ve denize düştü. 

Dalgalar, kırmızı şalı kayalıklardan uzağa taşıyordu. 

***

2 yorum:

  1. Hikaye yazmak, şu zamanda en iyisi.

    YanıtlaSil
  2. Beni anlayan, benim düşündüğümü düşünen okuyucular görmek çok güzel.

    YanıtlaSil