16 Aralık 2010 Perşembe

Doğukan Nasıl Kurtulur

-Başkanım gazeteyi getirdim.
-Hah getir bakalım, okuyalım neler yazmışlar.
-Kahvenizi de getirdim efendim.
-Sağol kızım.
-Başka bir arzunuz var mı?
-Bizim İhsan’ı ara da, hemen gelsin.

Kendisine başkan diye hitap edilen bu kişi, şehrin futbol kulübünün başkanıydı. Gazeteyi açtığında ilk sayfada büyük bir manşet gördü;

BÜYÜK TARAFTAR DOĞUKAN’I KURTARDI


Manşetin altında “dün akşam yaşananları, Doğukan tüm ayrıntısıyla sadece gazetemize anlattı. Ayrıntıları spor sayfamızda bulabilirsiniz” yazıyordu. Başkan, spor sayfasını açtı ve okumaya başladı.
…..
Bütün gece barda dans ettim. Bir sevgilim olmasına rağmen başka kızların bana bakmasından hoşlanıyordum. İtiraf ediyorum; “Acaba bir yaramazlık daha yapsam, yine yakalanır mıydım” diye düşünmedim değil. Ülkenin en ünlü futbolcularından biriydim. Tüm ilgi üzerimdeydi ve bu beni mutlu ediyordu. Alkolün en iyisiydi, tükettiğim. Ama şimdi anlıyorum ki; sabaha karşı, barı barmenle beraber terk edecek kadar yalnızmışım aslında. Bu hep böyle olmuştu. Arkadaşlarımla beraber geliyor, tek başıma dönüyordum eve.

Eve dönerken taksiye bindim. Kırmızı canavarı, evin önünde bırakmıştım gelirken. İyi de yapmışım aslında, çünkü gözümün önünü görecek halim yoktu. Camiden yükselen ezan sesi, yatmak için aslında ne kadar erken olduğunu söylese de, daha fazla ayakta duracak halim yoktu. Başım çatlıyordu. Yine çok kaçırdım diye düşünürken, sızmışım.

Uyandığımda saat 13.00 civarıydı. Sonra inanamadım ve tekrar baktım saatime. Akşamdan kalma kıyafetlerimi çıkarıp, alelacele üzerimi değiştirdim. Kırmızı canavarımın kontağını çevirip, tesislere gittim. Takım sabah antrenmanını yapmış, öğle yemeğini yemiş ve dağılmıştı. O sırada telefonum çaldı.
-Nerdesin Doğukan.
-Tesislerdeyim hocam. Siz nerdesiniz? Geliyoruz yoksunuz. Hah ha haa.
-Olum sen ne zaman adam olacaksın. Sorumluluklarının farkına ne zaman varacaksın?
-Ya hocam akşam biraz fazla kaçırmışım, uyanamadım, akşam idmanında telafi ederiz, uzatma konuyu.
-Gelme akşama. Yeter artık senin bu hareketlerinden bıktık, usandık.
-Kadro dışı mıyım yani?
-Aynen öyle. A2’lerle çalışacaksın bundan sonra.
-Sen bilirsin hoca.

10 dakika sonra sizin gazeteden İhsan aradı.
-Kadro dışı mı kaldın?
-Ne çabuk öğrendin yahu.
-Eeee ne yapacaksın şimdi?
-Bunu takım düşünsün. Bakalım bensiz ne yapacaklar. Benim için hava hoş. Nasıl olsa oynamasam da paramı takır takır alıyorum.
-Taraftar, neden kadro dışı kaldığını öğrenince çok kızacak biliyorsun.
-Abicim şeyime kadar. Gol atınca iyiyiz, idmana iki saat geç kalınca kötü oluyoruz. Başlarım öyle taraftara. Bana böyle zamanlarda sahip çıkacaklar.
-A2 ile çalışacak dedi hoca.
-Benim gibi adam A2 ile çalışır mı hiç. Bırak bunları. A takım dışında hiçbir yerde çalışmam. Hem takım da kötü gidiyor. Yakında hoca değişince, beni affederler, döneriz takıma. Zaten ben bir daha o hocayla çalışmam.
-Bunları yazarsam olay olur biliyorsun.
-Yazmazsın diye anlatıyoruz sana di mi.
-Yazmam tamam ama bu ne zaman bitecek Doğukan?
-Kardeşim sen de gazeteci misin, kulüp başkanı mısın, hoca mısın anlamadım yani. Gel akşam sana iki kız tanıştırayım da kendine gel.

İhsan’a bunları o zaman yazma demiştim ama şimdi ben kendi ağzımla anlatıyorum sizlere. Neyse ben size ondan sonra olanları anlatayım. Akşam antrenmanına da gitmedim tabii ki. Eve gidip biraz internete takıldım. Play Station vs derken akşam oldu.

Arkadaşlarla buluşup, bu sefer başka bir mekanı keşfetmek için üzerimi değiştirirken, kapım çaldı. Kapıyı açar açmaz, yüzünde maske olan üç kişi üzerime atladı. Bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Ben ne oluyor demeye kalmadan, beni zaptettiler. Ağzımı bantladılar. Ellerimi ve ayaklarımı bağladılar, öylece yere yatırıp bıraktılar. Sonra saatlerce televizyonu açıp izlediler. Karınları acıkınca, mutfakta ne buldularsa yediler. Neden evimdeydiler, bana ne yapacaklardı çok merak ediyordum. Çişimin geldiğini belli etmeye çalıştığımda, “altına yap” diye gülüştüler. Daha fazla tutamadım ve üzerime işedim. 4 veya 5 saat geçtikten sonra, içlerinden bir tanesi paltosunun cebinden bir şişe ve pamuk çıkarttı.
-“Artık zamanı geldi” dedi.
Şişedekini pamuğa döküp, bana koklattırdıktan sonra gözümü farklı bir yerde açtım. Karanlık ve çok soğuk bir yerdi. Sonradan fark ettim ki, terk edilmiş bir inşaattaydım. Çırılçıplak soymuşlardı beni.
-Patroooon, bu ibne ayıldı.
-Islatın.
Üzerime doğrultulmuş hortumdan gelen buz gibi su ile ıslanmaya başladım. Ağzım bağlı olduğu için, hiçbir şey diyemiyordum. Öyle soğuktu ki artık canım çok acımaya başlamıştı. İçlerinden biri gelip ağzımdaki bantı söktü. “Benden ne istiyorsunuz” diye sordum.
-Kapa çeneni, sadece sana denileni yap.
Cebinden çıkardığı telefon ile bir numara çevirdi.
-Doğukan elimizde başkan. Yarın akşama kadar 2 trilyon getirmezsen, sonuçlarına katlanırsın. Polise haber vermemen gerektiğini söylemiyorum bile.
Sonra telefonu bana uzattı.
-Alo
-Doğukan, evladım iyi misin?
-Başkanım. Ne olur kurtarın beni.
Derken telefonu kulağımdan çekip aldı, tekrar konuşmaya başladı.
-Yarın saat 19.00’da parayı hazır et. Çantayı Konur İşkembe’nin yanındaki çöp bidonuna at. Hepsi bu kadar.

Benim gibi bir adam için 2 trilyon verir miydi başkan diye düşündüm. Antrenmanlara geç kalan, sahada ruh gibi dolaşan, devamlı huzursuzluk çıkaran, takımın hiçbir işine yaramayan bir adam için 2 trilyon verilir miydi? O anda büyük bir umutsuzluğa kapıldım. Zaten ben ve takımdaki birkaç yabancı dışındaki hiç kimseye tam zamanında ödeme yapamayan bir başkan, 2 trilyonu nasıl bulacaktı? “Yarın akşama kadar bu soğukta zaten donup öleceğim” diye düşünüp durdum. Bir süre sonra beni aldılar ve inşaatın başka bir yerine götürdüler. Ellerimi ve ayaklarımı bağladıktan sonra, üzerime bir battaniye verip, ağzımı bantlayıp, ateşin yanına oturttular. Ellerindeki silahlardan çıkacak kurşunların, yarın beni öldüreceğini düşünmemek elimde değildi. Yine de ateşin yanında bir parça kendime gelmiştim.

Sabah, ateş sönmüştü. Üzerimde battaniye ile başıma gelecekleri bekliyordum. İnşaatın bodrumundaydık. Dışarısını görmek imkansızdı. Dışarıdan gelebilecek en ufak bir sesi algılamaya çalışıyordum ama öyle sessizdi ki, belli ki şehrin dışında bir yerlerdeydik. Artık beni bekleyen kaçınılmaz sona hızla yaklaşıyordum.

Sabah kahvaltısında bir tane simit yedirdiler. Öğlen olduğunda, yiyeceğim son yemeğin ne olmasını istediğimi sordular. Hiçbir şey yemek istemiyordum. Ağzımdaki bant yüzünden konuşamıyordum ama gözlerimle, hareketlerimle yalvarıyordum bana bir şey yapmamaları için.

Hava karardığında hiç umudum kalmamıştı artık. Yanımda bekleyen adamın cep telefonu çaldı. Telefona şöyle cevap verdi;
-Tamam, anladım
Ayağa kalktı. Ağzımdaki bantı çıkardı. Sonra namluya kurşunu verdi.
-Böyle bitsin istemezdim
-Yalvarırım yapma, istediğiniz parayı ben veririm size.
-Kapat gözlerini
-Yalvarırım yapma, dur.
Silahı kafama dayamıştı. Çaresizce gözlerimi kapatıp dua etmeye başladım. Sonra büyük bir kahkaha attı ve koşarak uzaklaştı yanımdan. Ne olduğunu anlamamıştım. Çevreme bakınıyordum, sadece karanlık vardı. Artık hiç ses duyulmuyordu. 5 dakika sonra dışarıda polis sirenlerini duydum. Sonra insanların seslerini duymaya başladım.
-İmdaaaaaattttt. Buradayım, yardım edin bana, buradayım.

Alkollü yakalanmayım diye her gece köşe bucak kaçtığım polisleri karşımda görünce, ne kadar sevindiğimi anlatamam. Dışarı çıktığımda, inşaatın önündeki binlerce insanın neden orada olduğunu, neden alkışladıklarını ve neden maçtaymışız gibi tezahürat yaptıklarını ilk önce anlamadım. Başkanın arabası kalabalığın içinden geçerek yanımda durdu. Arabadan indiğinde boynuna sarıldım.

-Teşekkürler başkanım.
-Bana teşekkür etme, onlara et. Parayı taraftar topladı. Esnafı soyup, soğana çevirmiş haylaz herifler. Yaşlı bir amca geldi, emekli maaşını teminat gösterip, kredi çekmiş verdi. Tesislerde çalışan kadınlar bileziklerini getirmişler. Geçen gün posta koyduğun hocan da ciddi katkı koydu. Takım arkadaşların da hepsinin üstünü tamamladı.
-Başkanım ben ne diyeyim şimdi size. Bu borcu nasıl öderim.
-Bu takımın bir parçası olursan, fazlasıyla ödersin merak etme.

……

-Tık tık tık
-Giiiirrr
-Başkanım İhsan bey geldi gazeteden.
-Gelsin.
-İhsancım hoş geldin.
-Hoş bulduk başkanım.
-Ben de şimdi haberi okuyordum. İyi becerdik bu işi di mi?
-Valla ne desem az başkanım. Doğukan için böyle bir şok lazımdı gerçekten.
-Ödemeyi yaptın mı çocuklara?
-Başkanım ödemeyi yapmak istedim ama parayı almadılar. Buyrun yanımda getirdim.
-Neden almadılar İhsan?
-Başkanım çocuklar tribünden. Almadılar işte.
-Ehh bunu da, 2 trilyonun yanına koyalım o zaman. Ağızları sıkıdır di mi?
-Orasını hiç merak etmeyin.
-Parayı ne yapacaksın başkanım?
-Önce personelin alacaklarını kapatacağız. Sonra da açığın üstünü.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder