30 Kasım 2009 Pazartesi

O Ve Zeynep


Otogar kalabalığının içinde sevgilisine sımsıkı sarıldı. İlk defa sevdiklerinden uzağa gidiyordu. Sevgilisi Zeynep’in kokusunu içine çekti, bir damla gözyaşı geldi gözbebeğine, ağlamaması gerektiğini hatırlayıp doğruldu. Sonra annesinin elini öptü. Annesi ona sımsıkı sarıldı ve tek çocuğunun kokusunu içine çekti. “Oğlum” diye diye yüzünü sevdi. Liseyi yeni bitirmişti ama bu yolculuk üniversite için değildi. Onu transfer eden takımın şehrine gidiyordu. Babası ona gururla baktı ve kahvedeki arkadaşlarından denkleştirdiği 30 lirayı utanarak cebine sıkıştırdı. “Baba gerek yok” der oldu ama babası sus işareti yaptı. Sonra biricik oğluna sarıldı ve bu zor yolculuk öncesi onu son bir kez öptü; oğlunun kokusunu içine çekerek. Bileti elinde otobüse yöneldi, yerine oturdu. 11 saatlik yolculuk başlıyordu. Tanıdığı herkesi arkasında bırakmış, hayatını değiştirecek şehre gitmeye hazırdı.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte şehre ilk adımını atmıştı. Onu karşılayan kimse yoktu. Tesislere nasıl gidebileceğini sordu çevredekilere. Durağın yerini gösterdiler. Tesisler yönüne giden dolmuşa bindi. Şoföre inmesi gereken yeri söyledi. Geldiklerinde onu uyaracağını söylediği için şoförün arkasındaki koltuğa oturdu. 10 dakika sonra tesislerin kapısında indi. Tozlu yoldan birkaç dakika yürüyerek, tesislere girdi. Kapıdaki bekçiye kendisini tanıttı. Bekçi ona ana binaya gitmesi gerektiğini söyledi. Ana binaya girdiğinde içeride derin bir sessizlik vardı. Bir temizlik görevlisi onu görüp, “hoş geldin, sen yeni misin” diye seslendi.
-Hoşbulduk,evet yeniyim
-Erken gelmişsin.
-Bugün gelmemi söylemişlerdi.
-Şimdilik kimse yok. Öğlene doğru gelirler. İstersen sonra gel.
-Olsun ben beklerim.
-Sen bilirsin.
-Kahvaltı yaptın mı?
-Otobüste bir şeyler vermişlerdi.
-Olmaz öyle şey, gel haydi

Kahvaltıdan sonra öğlene kadar bekledi. Gelen giden yoktu. Cebinden bir kağıt çıkarttı. Kağıtta onu kulübe davet eden yöneticinin telefon numarası vardı. Numarayı çevirdi ama telefon kapalıydı. Biraz daha beklemekten başka yolu yoktu.

Uyuya kaldığı koltuktan, gelen sesler üzerine doğruldu. Beklediği odanın kapısı açıldı ve karşısında küçükken hayranlıkla televizyonda izlediği eski bir futbolcu duruyordu. Şimdilerde saçlarına aklar düşmüş olsa da, her şeyiyle karşısındaydı.

-Sen şu sözünü ettikleri çocuk olmalısın.
-Merhaba hocam
-Hoş geldin

Zeynep’in elini ilk tuttuğundaki gibi heyecanlanmıştı. Elini sıktığı adam onun için ulaşılamaz birisiydi.

Aradan geçen altı ay boyunca bir kere bile kadroya girememişti. Sadece antrenmanlardaki çift kale maçlarda oynuyordu. Hatta kupa maçında, alt ligdeki bir takımla oynarken bile kadroya girememişti. Şehirde dolaşırken, takım arkadaşlarını herkes tanıyor, imza istiyordu. Onun varlığını ise hisseden kimse yoktu. Kulüp, onun tesislerde kalmasını istemişti. Bütün arkadaşları antrenmandan sonra evlerine giderken O, tesislerde kalmaya devam ediyordu. Akşamları yalnız geçiyordu. Her akşam olduğu gibi ailesini aradı.

-Oğlum babanı Jandarma götürdü.
-Neden anne?
-Akşam eve gelirken yolda Hamdi amcan, dalga geçmiş babanla.
-Dalga mı geçmiş?
-“Gönderdin oğlanı, bir şeyini göremedik” demiş
-O da dayanamamış vurmuş bir tane gözünün üstüne. Merak etme yengenler bizde. Amcanlar gittiler babanın yanına.
-Anne sizi utandırdığım için üzgünüm.
-O nasıl söz evladım, biz seninle gurur duyuyoruz.

O günlerde takımın yarısı sakatlık nedeniyle antrenmana çıkmamaya başlamıştı. Antrenmanda hocası onu yanına çağırdı.
-Oynamaya hazır mısın?
-Hazırım hocam
-Ne zamandır bu günleri bekliyordun, işte sana fırsat. Bu maçta seni oynatacağım. Kendini maça hazırla.

Akşam antrenmanından sonra güzel haberi vermek için ailesini aradı. Telefonu babası açtı.
-Baba sen misin?
-Benim evladım, kim olabilir ki başka.
-Ama annem dün akşam bana olanları anlattı.
-Hamdi amcan şikayetçi olmadığı için beni bıraktılar.
-Baba bu haftaki maçta oynuyorum. Hocam söyledi.
-Aslan evladım, biliyordum, biliyordum.

Maç günü gelmişti. Stadyuma gitmek için takım otobüsüne bindiler. Stadyumun önünde her zamanki gibi büyük bir kalabalık vardı. İlk defa o zaman hissetmişti bu takımın bir parçası olduğunu. Otobüsten inerken taraftar tezahürat yapıyordu. Soyunma odasında kadro açıklandığında, takım arkadaşları ona baktılar. 18 yaşındaki bir çocuktu takımın gol ümidi. 28 numaralı formasını giydi. Kendinden emin bir şekilde sahaya çıktı. 86 dakika boyunca maçta gol olmamıştı. Bu dakikada bir korner kazanmıştı takımı. Kornerden gelen topa, rakip takımın kalecisi yumruk vurmak için çıkmıştı. Kaleciden önce davranıp kafasıyla topa dokunmuş, gol olmuştu. Stadyum yıkılıyordu. Tüm takım arkadaşları üzerindeydi.

Bu sırada tribünde “o benim oğlum, o benim evladım” diye bağıran bir adam daha vardı. Gol sevinci bittiğinde, gözyaşlarını silen adamın sırtına bir el dokundu. “Amca” dedi. “O artık bizim de evladımız”

Maç 1-0 bitmişti. Soyunma odasında muazzam bir sevinç yaşanıyordu. Kutlamaların arasında soyunma odasının kapısı açıldı. Takımın hocası içeri girdi.

-Bu kadar eksik olmamıza rağmen, kimsenin yokluğunu aratmadınız, hepinize teşekkür ediyorum. Bazılarının ailesi gelmiş dışarıda bekliyorlar. Haberiniz olsun.

Bir anda içinden “acaba” diye düşündü. Gelmiş olabilirler miydi? Duşunu bile almadan soyunma odasından dışarı fırladı. Stadyumun önüne, kalabalığın içine çıktı. Artık herkesin onu tanıdığını fark etti. Gözleri ailesini aradı, bulamadı. Arkasını döndü, umudunu kaybetmiş olarak soyunma odasına yöneldi. Soyunma odasının önünde onu bekleyen ailesini gördü.
-Anne, baba
-Oğluuuum

Gözleri Zeynep’i aradı.
-Zeynep gelemedi değil mi? Zaten o olaydan sonra gelebilmesi imkansızdı.
-Olsun oğlum sen memlekete geldiğinde görüşürsünüz.
-Tamam, ben bir duş alıp hemen geliyorum.

Maç sonrası stadyumun önünden canlı yayın yapan kanal, taraftarlara mikrofon uzatıyordu. Orta yaşlı bir adam, yanında kızıyla kameranın önündeydi. Adamın gözü mor, kızının adı Zeynep’ti.



Sabri Ugan'ın Radyospor'daki programı, Isınma Turu'ndaki anlatımıyla dinlemek isteyenler için.

1 yorum:

  1. Güzel bir hikaye olmuş. Yüreğine sağlık. Yalnız bu yazıyı okurken aklıma yine Fenerbahçe geldi. Guiza,Semih ve Alex sakat olsa Daum 18 yaşındaki bir oyuncuyu kadroya alır mıydı? Oynatır mıydı? Keşke oynatsa ve 386 dakika bile gol atamasa biz sabredebilsek.

    YanıtlaSil